Quantcast
Channel: Girişim Haber
Viewing all 7039 articles
Browse latest View live

Startup Turkey Challenge 2019'u Kazanan Girişimler Belli Oldu!

$
0
0

Bu sene 130.000 girişimcinin başvuru yaptığı 11. Startup Turkey Konferansı'nda ‘Startup Turkey Challenge 2019'da finale kalan 10 girişim arasından kazanan 4 girişim belli oldu.

Dünyanın en büyük ve önemli girişimcilik etkinliklerinden birisi olarak gösterilen Startup Turkey'de 10 finalist girişim arasından en başarılı 4 girişim jüri ve katılımcıların oylarıyla belirlendi. Birincilik ödülünü Danimarka'dan Ali Huda alırken, yarışmanın ikincisi Endonezya'dan Temanbisnis, üçüncüsü de Meksika'dan Wayakit oldu. Startup Estonia özel ödülü ise Türkiye'den Dine and Pay aldı.

 Türkiye'nin önde gelen hızlandırıcı programı ve erken aşama yatırımcısı Etohum tarafından on birincisi düzenlenen Startup Turkey etkinliğinde Entrepreneur Dergisi'nin eski Yayın Yönetmeni Amy Cosper, Saudi Aramco'dan Salman T Jaffrey, 500 Startups eski ortaklarından Mathew G. Johnson'dan oluşan jüri önünde 10 girişimci, girişimleri ile ilgili sunumlar yaptı. Girişimciler, sunumların ardından jürinin girişimlerle ilgili sorularını da yanıtladı. 10 sunumun tamamlanması ardından değerlendirmede bulunan jüri; Danimarka'dan Ali Huda'yı, Endonezya'dan Temanbisnis'i ve Meksika'dan da Wayakit'i en iyi girişimler olacak seçti. Etkinliğin en önemli sponsorları arasında yer alan Startup Estonia özel ödülü de Türkiye'den Dine and Pay girişimine verildi.

Peki Startup Turkey Challenge 2019'un Kazan Girişimleri Neler Yapıyor? 

  • Ali Huda: Müslüman ailelerin çocuklarını hedefleyerek onlara eğitim ve eğlence videoları sunan bir video içerik platformu. 
  • Temanbisnis: Şirketler için finansal çözümler üreten muhasebe programı hizmeti veriyor.
  •  Wayakit: Taşınabilir kuru temizleme ve giysilerdeki kötü kokulardan arındırma çözümü olarak hizmet veriyor.
  • Dine and Pay: Restoranlarda müşteri memnuniyetini artırmak için mobile ödeme hizmeti sunuyor.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.


35 Yıl Öngörülen LCS35 Kriptografi Bulmacasını Türk Akademisyen Çözdü!

$
0
0

MIT Bilgisayar Bilimi ve Yapay Zeka Laboratuvarı (Massachusetts Institute of Technology CSAIL) yaptığı yazılı açıklamada, LCS35 kriptografi bulmacasının iki farklı ekip tarafından çözüldüğünü duyurdu.

MIT Öğretim Üyesi Ron Rivest’in ilk kez 1999 yılında duyurduğu ve çözümü için 35 yıl öngördüğü bulmaca, tahmin edilenden 15 yıl erken çözülmüş oldu. MIT’ye bulmacayı çözdüğünü ilk bildiren kişi, Belçikalı programcı Bernard Fabrot oldu. Fabrot bulmacanın çözümü için yazmış olduğu kodu, üç buçuk yıl boyunca çalıştırdı. Fabrot, 6. nesil bir i7 Intel işlemcisi üzerinde çalıştırdığı kodunu, GMP (GNU Multiple Precision Arithmetic Library) kütüphanesini kullanarak tasarladı.

Eş zamanlı olarak, ABD deki Supranational firmasından Simon Peffers ve Ethereum Foundation’dan Justin Drake’in de destekleri ile Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Erdinç Öztürk, ürettiği özgün kare alma algoritması ile bulmacayı sadece iki ayda çözebilecek FPGA (Field Programmable Gate Array - Alanda Programlanabilir Kapı Dizileri) tabanlı bir donanım geliştirdi.

Zaman Kapsülü Kriptografi Bulmacası (LCS35 Time Capsule Crypto-Puzzle) Nedir?

Bir açık anahtarlı şifreleme yöntemi olan RSA (Rivest, Shamir, Adleman) algoritmasının tasarımcılarından Ron Rivest, 1999 yılında, o zamanki adıyla MIT Bilgisayar Bilimi Laboratuvarı (Laboratory for Computer Science, LCS) için yapılan 35. yıldönümü kutlama törenleri için bir zaman kapsülü hazırladı. Kapsül bu tören sırasında, 2034 yılında açılmak üzere kapatıldı. Rivest, eşzamanlı olarak, çözümünün 35 yıl süreceğini öngördüğü bir kriptografik problem tasarladı (LCS35 Time Capsule Crypto-Puzzle, https://people.csail.mit.edu/rivest/lcs35-puzzle-d...). MIT LCS, daha sonra MIT (Massachusetts Institute of Technology) Bilgisayar Bilimi ve Yapay Zeka Laboratuvarı (CSAIL) nın bir parçası oldu.

Zaman Kapsülü Kriptografi Bulmacası, başlangıç sayısının yaklaşık 80 trilyon kez modüler karesinin alınmasını içeriyor. Paralelleştirilemeyen bu işlem, sonucu bulmak için 80 trilyon kez kare almaktan daha kısa bir yol olmadığını garanti etmektedir. Erdinç Öztürk’ün tasarlamış olduğu FPGA tabanlı donanım, tek bir 2048 bitlik kare alma işlemini, GMP kütüphanesi kullanılarak tasarlanan yazılımdan yaklaşık 20 kat daha hızlı gerçekleştirilebilmekte.

CSAIL tarafından yapılan ilk duyuruda, doğru çözümün bulunması durumunda Web mucidi Tim Berners-Lee, Ethernet mucitlerinden Bob Metcalfe ve Microsoft kurucusu Bill Gates gibi kişilerin tarihi eşyalarını içeren bir "zaman kapsülü"nün açılacağı bildirilmişti.

Zaman kapsülünün çözümünün açıklanacağı tören, 15 Mayıs 2019 Çarşamba günü Amerika doğu yakası saati (EST) ile 16.00'da MIT Stata Center'da gerçekleşecek.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

‘Sürdürülebilir İş Ödülleri 2019’ İçin Başvurular Başladı

$
0
0

Sosyal, ekonomik ve çevresel konularda önemli etkiler yaratan başarılı sürdürülebilir iş modellerini ödüllendirmek ve geniş kitlelerle paylaşmak amacıyla bu yıl altıncısı düzenlenen Sürdürülebilir İş Ödülleri için başvuru süreci başladı. Son başvuru tarihi 30 Haziran 2019.

Sürdürülebilir iş modelleriyle örnek olan şirketlere ve tüm sektörlere açık olarak gerçekleşen ‘Sürdürülebilir İş Ödülleri’, Türkiye’de sürdürülebilirlik dönüşümünü hedefleyen birçok yenilikçi projenin ortaya çıkmasına ilham ve yön vermeyi amaçlıyor.

Sürdürülebilir iş modellerine dönüşümün yalnızca büyük ölçekli firmalarla değil, küçük ölçekli işletmeler, sosyal girişimler ve belediyelerin de katkılarıyla gerçekleşebileceği öngörüsüyle ödüller için Büyük Ölçekli firmaların yanı sıra KOBİ, Startup, Sosyal Girişim ve Belediyeler de başvurabiliyor.

15 Kategoride Sürdürülebilirlik Liderleri Seçilecek

Enerji Yönetimi, Atık Yönetimi, Su Yönetimi, Sürdürülebilirlik Raporlaması, Karbon Yönetimi, Sürdürülebilir İnovasyon, Sosyal Etki, Çeşitlilik ve Kapsayıcılık, İşbirliği, Sürdürülebilirlik İletişimi, Tedarik Zinciri Yönetimi, Kadının Güçlendirilmesi, Çalışan Katılımı, Sosyal Girişim ve Startup kategorilerinde başvuran kurum ve projelerin alanında uzman isimlerinden oluşan seçkin jüri üyeleri tarafından yapılacak değerlendirmesinin ardından, yarışmanın kazananları ekim ayında düzenlenecek ödül töreninde açıklanacak.

Sürdürülebilir İş Ödülleri hakkında daha detaylı bilgi ve başvuru için www.surdurulebilirisodulleri.com web adresini ziyaret edebilirsiniz.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Çalışanlarınızı İşlerinde Nasıl Daha Fazla Geliştirebilirsiniz?

$
0
0

Çalışanlarınız işlerinde güçlendiklerini hissettiğinde, başarılı olmak ve güvenle işlerini yürütmek istemeleri daha muhtemeldir. Hiç kimse yalnızca geliri önemseyen, çalışanlarını dinlemeyen ve sıkı çalışmak için baskı uygulayan  bir şirket için çalışmayı sevmez. Bu, stresin yüksek olduğu olumsuz bir atmosfer yaratır.

Açık ve dürüst iletişim tüm başarılı kurumlarda önemli bir bileşendir. Zorlukların üstesinden etkili bir şekilde gelmeye odaklanmış ve eşit bir iş ortamı oluşturmak istiyorsanız, çalışanlarınızın iletişim halinde olması gerekir.

Bunu yapmak kurumunuzdaki en üstten en alta tüm departmanlarda açık ve aktif iletişim olmasını gerektirir. Açık iletişim kurmaya alışık değilseniz, bu yaklaşımı benimsemeniz biraz zor olabilir. Ancak bu aksiyonları alırsanız, konuşmaktan korkmayan, enerjik çalışanların olduğu daha sağlıklı bir şirket kurma yolunda ilerlerseniz.

İşte Karşınızda Çalışanlarınızı Güçlendirmenizi ve Konuştumanızı Sağlayacak İpuçları:

1- Beklentileri İletin

Ne olduklarını söylemezseniz, ekibinizin beklentilerinizi karşılaması imkansızdır. Çalışmaları için net sınırlar tanımlayarak, çalışanlarınıza istedikleri şekilde çalışabilmeleri için ne istediğinizi uygun şekilde iletebilirsiniz. Bu, duygusal zekanızı teşvik eder  ve onların çalışmalarını yönetmenizi veya gelecekte onlardan beklediğiniz bir şeyi yapmadıklarında hayal kırıklığına uğramanızı önler.

2- Geri Bildirim ve Fikirleri Teşvik Etmek

En iyi fikirlerden bazıları, her gün işinizi büyütmek için çaba gösteren çalışkan çalışanlarınızdan gelme kabiliyetine sahiptir. En son ne zaman onlara, şirketle ilgili bir şey, belki de nasıl geliştirilecekleri hakkında ciddi fikirlerini sordunuz? Çalışanların katılımını istemek, söylediklerini, fikirleri dikkate almak onları önemsediğinizi belirten en önemli unsur haline gelmektedir.

3- Başarılarını Övün

Çalışanlarınız beklentilerinizi aşan bir şey yaptığında veya bir başkasına yardımcı olmak için beş dakikasını ayırdığında, bunun için övülmeleri gerekir. Biraz övmek uzun bir yol kat etmeye neden oluyor.

4- İletişim Kurmayı Güvenli Kılın

Çalışanlarınızı düzenli, dürüst ve açık iletişim kurmaları için cesaretlendirin. En iyi nereden mi başlamalı? Kendinizden. Çalışanlarınızın takip etmesini istediğiniz davranışı geliştirin ve tahmin edin ne olacak? Takip edecekler. Çalışanlar, hataları hakkında konuşabileceklerini ve ne kadar önemsiz olursa olsun, yargılanmadan, cezalandırılmadan soru sorabileceklerini bildiklerinde, sorunların çözümü ve fırsatların değerlendirilmesi daha hızlı, kolay ve etkili olacaktır.

5- İletişim İçin Yeni Yaklaşımlar Oluşturun

Şirket içerisinde iletişim kurmak için yeni yöntemler geliştirin. Örneğin maliyetleri azaltıp, yeni ürün teklifleri geliştirecek geçici çalışan ekipler kurabilirsiniz. Bu eski çalışan alışkanlıklarını ve şirket kurallarının kırılıp, yeni köprülerin kurulmasına yardım edecektir.

6- Dürüst ve Açık Diyalogu Cesaretlendirip, Ödüllendirin

Dürüst ve açık iletişim, hızla değişen piyasa koşullarına ve becerikli rakiplere hızlı cevap verebilen başarılı bir şirket yürütmek için vazgeçilmez bir bileşendir. Çalışanlarınızı konuşmaları için teşvik edin. Ödüller, basit bir teşekkürden, daha fazla yetki ve sorumluluğa, promosyonlara ya da nakit ödüllere dek farklılaşabilir.

7- Yıkıcı Değil, Yapıcı Eleştirin

Dürüst eleştiri her ne kadar başarılı bir şirketin vazgeçilmezi olsa da, bu eleştirinin yıkıcı bir şekilde değil yapıcı iletildiğinden emin olun. Çalışanlarınızla açık olun- söylediklerini dinleyip, onlardan öğrenin. Bu, insanların size getirdiği her fikri benimseyip, uygulayacağınız anlamına gelmiyor. Ama yargılamaktan ziyade dinleyerek, çalışanlarınızın gelişimlere açık olmasını desteklersiniz.

8- Ekip İletişimi Geliştirin

Çalışanları departman departman gruplandırmaktansa, projelere göre organize etmeyi deneyin. Bu birçok departmandaki doğal bir yaklaşım olan “bize karşı onlar” algısını en aza indirip, çalışanlar arasında ekip mentalitesinin gelişmesine yardımcı olacaktır. Yeni bir proje başladığında, ekip oluşturucu alıştırmalarla ısının; proje başlamadan önce ilişki kurabilmeleri için çalışanlara pozitif, kişisel etkileşimler ve fırsatlar sunun. Fiziksel etkileşimlerin olduğu departmanlarla, bir yandan insanları ortak bir hedefte, şirketin başarısında birleştirirken, öte yandan açık iletişimi teşvik eden bir ortam yaratırsınız.

Çalışanlarınız konuşuyor mu? Konuşmuyorlarsa, onları ayıran duvarları yıkmak için hiçbir zaman geç değil. Ama unutmayın: bu sizinle başlar. Siz açık ve dürüstseniz, çalışanlarınız da sizi takip edecektir.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Dislektik Çocukların Öğrenmelerini Kolaylaştıran Girişim: DysApp!

$
0
0

En sık rastlanan öğrenme bozukluklarından biri olan disleksi sahibi çocukların okuma-yazma ve aritmetik gibi alanlarda hata yapma oranlarını en aza indirgemek için alanında uzman kişiler tarafından geliştirilmiş egzersizleri oyunlaştıran bir mobil uygulama olan “DysApp”TÜSİAD Bu Gençlikte İŞ Var! girişimcilik programında üçüncülük ödülünü kazanan sosyal girişim oldu.

Türkiye'nin büyümesi ve kalkınmasında kilit bir rol oynayacağı inancından yola çıkarak 2011 yılından bu yana düzenlenen programda; İzmir Ekonomi Üniversitesi öğrencileri Deniz Öztürk, Esra Ablak, Öykü Demirhan, Büşra Bektaş ve İnan Evin'in sosyal girişim projesi “DysApp”, GittiGidiyor Genel Müdürü Öget Kantarcı'nın rehberliğinde üçüncülüğü elde etti.  

“Çocukları geride bırakmayalım” sloganıyla yola çıkan sosyal girişim projesi “DysApp” dislektik çocukların başta okuma-yazma ve aritmetik gibi alanlarda hata oranlarını en aza indirmeyi hedefliyor. DysApp projesinde çalışmalar, disleksi eğitimini geleneksel psikolojik danışmanlığı destekleyecek şekilde dijital kuşağa hitap eden mobil bir ekosistem içinde sunarak dislektik çocuklara yönelik çoklu çözüm üretme hedefiyle gerçekleştiriliyor. 

Eğitim egzersizlerini oyunlaştıran DysApp mobil uygulamasıyla, 5 buçuk ila 13 yaş aralığındaki çocukların disleksiden kaynaklanan başta okuma-yazma ve aritmetik gibi alanlarda hata oranlarının en aza indirgenmesi amaçlanıyor. Her yaş için hikâyeleştirilmiş 100'den fazla oyun, 3 boyutlu grafiklerle ve oyuncunun bakış açısıyla oynanıyor. Böylece uzun süreli odaklanma sağlanıyor. Her oyun için yönerge penceresi, oyun penceresi ve sonuç penceresi açılıyor. Oyuncunun yönergeleri takip ederek olumlu ya da cesaretlendirici geribildirimlere ulaşması mümkün oluyor. Oyunda toplanan veriler istenirse aileyle ya da uzmanla paylaşılabiliyor. Ayrıca disleksinin sebep olduğu psikolojik sorunlara yönelik çocuklara destekleyici ve motivasyonu artırıcı hikâyeler gösterilerek psikoeğitim almaları sağlanıyor.

60 ilde temsilciliği bulunan Türkiye Disleksi Vakfı'nın desteğiyle ülke çapında hedef kitlesine doğrudan ulaşabilen DysApp projesinin, mobil uygulama paketi aboneliği ve marka işbirlikleriyle sürdürülebilir bir sosyal girişim olması planlanıyor.

Bu sayfayı ziyaret ederek DysApp projesi hakkında detaylı bilgi sahibi olabilirsiniz. Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Kadın Girişimcilerden Boğazda Alışveriş Festivali!

$
0
0

Başarılı iki kadın girişimci Rabia Kurşun ve İpek Köse tarafından düzenlenen 'Fashion On The Fest' isimli alıveriş festivali, boğaz kenarında 51 kadın girişimcinin katılımıyla gerçekleşti. Kurumsal olmayan kadın girişimciler festivalde açtıkları stantlarda ürünlerini sergilediler.

Kurşun ve Köse'nin ilk festivali olmasına rağmen katılımcı ve ziyaretçilerden çok talep gördü. Yeme-içme, dekorasyon, takı, çocuk ve yetişkin modası, bahçe mobilyası gibi ürünler festivalde satışa sunuldu. Festivalde 2 tane standın geliri Erken Doğan Bebekleri Yaşatma Derneği'ne (ERDODER) bağışlandı.

"Bizim için Küçük Bütçe İle Kurulmuş Kadın Girişimciler Çok Değerli"

Festival hakkında bilgi veren girişimci İpek Köse, "51 tane kadın girişimci; kurumsal olmayan fakat hepsinin web sitesi ya da sosyal medya üzerinden satışı olan firmalar için birbirine katkı sağlamak amacıyla, ortağım Rabia Kurşun ile beraber bir bahar festivali düşünüyorduk. Uzun zamandır planlıyorduk, bugün hayata geçirmemiz nasip oldu. 51 tane birbirinden değerli firmamız var. Yeme-içme, dekorasyon, takı, çocuk, bahçe mobilyası gibi A'dan Z'ye ziyaretçilerin her şeyi bulabilecekleri ve bahar havasında boğaz kenarında vakit geçirebilecekleri bir etkinlik düzenledik. Bu ilk festivalimiz, bundan sonra başka planlarımız da var. Önümüzdeki projelerde 2-3-5 günlük uzun festivaller düzenlemeye devam edeceğiz. 1 tane standımızı ERDODER' e verdik. Elde edilen gelir, bu derneğe bağışlanacak. Bizim için küçük bütçe ile kurulmuş kadın girişimciler çok değerli. Onlar için sonuna kadar her türlü etkinliği yapmaya devam edeceğiz'"dedi.

"Kadın Girişimcileri Desteklemek İçin Düzenlendi"

Girişimci Rabia Kurşun, ise şöyle konuştu: "Artık insanlar, baharın gelmesiyle birlikte içeriye ya da kapalı alana girmek istemiyorlar. Biz de baharın gelişini İstanbul'un en güzel yerinde, kadınların hem keyifli vakit geçirebileceği hem de alışveriş yapabileceği, yaz gardıroplarını hazırlayabileceği bir etkinlik düzenledik. Katılan firmalarımızın tamamına yakını kadın girişimci, onları desteklemek amacıyla etkinliği düzenledik. Devamı gelecek, diğer kadın girişimcilere destek olmak için bu tarz etkinlikler yapacağız. Bu etkinliği ilk defa düzenliyoruz,uzun zamandır planladığımız bir etkinlikti. Bahar ile birlikte güzel havaları fırsat bilip boğaza karşı güzel bir etkinlik düzenledik. Katılımdan çok memnunuz. Kadın girişimcilere destek olmaya devam edeceğiz. Hazır giyimin ülke ekonomisine katkısı çok büyük. Bizde kadın girişimciler olarak elimizden geleni bu tarz organizasyonlarda yapmaya devam edeceğiz."

Son dönemde yeni girişimcilerin ortaya çıkması moda sektöründe umutları daha da artırıyor. Tanındık simaların da ziyaret ettiği festivale, Elif İnci Aras, Petek Ertüre, Meltem Demir, Işıl Reçber, Evrim Kırmızıtaş Başaran, Serap Tibuk, Hande Yılmaz, Arzu Niziplioğlu, Dilek Çebi, Yasemin Gazanker, Ergin Yıldırımakın, Serpil Kocabaş, Esen Demir, Aslı Hünel, Zeynep Ateş, Nilgün Dilek, Özge Peker, Eda Süngü, Çiğdem Tavukçuoğlu, Kerem Söyler, İlayda Akdoğan, Serap Sarı, Seda Kaşıbeyaz, Berat Aşıcıoğlu, Berrin Ak, Elif Eren, Dilek Birgen, Doğuş Aydın, Şeyma Özyardımcı, İpek Başyazıcıoğlu, Canan Göztepe, Monik İpekel, Duygu Erol, Nükhet Özavşar, Işıl İpekgil, İpek Özilhan Özkan, Doğa-Metin Tekin gibi birçok ünlü isim akın etti.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Yapay Zekanın Son Trendleri I-TECH'te Görücüye Çıkıyor!

$
0
0

Dünya devi Microsoft’un sponsorluğunda, Ankara'nın ilk teknoloji fuarı I-TECH Teknoloji Kongre ve Fuarı, 14-15-16 Haziran tarihlerinde kapılarını açıyor.

T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Ankara Ticaret Odası’nın destekleri ve Ankara Üniversitesi Akıllı Sistemler ve Teknolojiler Uygulama ve Araştırma Merkezi (ASTAM) işbirliğiyle
gerçekleştirilecek olan I-TECH, uzman araştırmacıları, akademisyenleri, start-up'ları, küresel ve yerel sektör liderlerini, kalkınma ajanslarını, teknoparkları, yatırımcıları, teknolojik kanaat önderlerini ve sosyal medya fenomenlerini ağırlayacak.

Teknolojinin En'leri Ödülleri'ne ve Ankara'nın En Büyük Cosplay Yarışması'na ev sahipliği yapacak olan I-TECH'te Sanal ve Artırılmış Gerçeklik, Yapay Zeka, Robotik, Internet of Things, Drone, e-Spor, e-Müzik, Evde Eğlence, 3D Yazıcılar, Oyun Ekipmanları, Start-up, Melek Yatırımcılar, Mobil Aplikasyon Sistemleri, Uyku Teknolojisi'nin profesyonelleri deneyimlerini ve ürünlerini katılımcılarla paylaşacak. Uyku Teknolojisi alanında “Uyku Terapi Seansları” esnasında kullanılan teknolojiler ve cihazlar ile birlikte dünyanın en önde gelen firmalarının “Uyku Terapi” ürünleri I-TECH'te olacak.

Yapay Zeka'da Dünya Liderleri I-TECH'te

Robotik teknolojilerde, en gelişmiş teknolojilerle çağın ihtiyaçlarına farklı ve özgün çözümler üretmek üzere kurulan şirketler, özellikle gelişme çağlarındaki çocuklar için robotik kitlerle eğitim alanında faaliyet gösteren markalar fuarın dikkat çeken alanları arasında yer alıyor. Robotik Süreç Otomasyonu ve Yapay Zeka konusunda dünyanın lider yazılım şirketleri “Robotik Süreç Otomasyonu” çözümlerini ve dikkat çekici yetkinliklerini fuarda sergileyecek. Fuarın ana sponsoru olan dünya devi “Microsoft”un yapay zeka teknolojileri ile birlikte, en sevilen oyunları dünyanın en güçlü konsollarında oynama imkanı veren eğlence konsolu Xbox’ın son trendleri, Ankara’nın en büyük “Cosplay” etkinliğinde fuar katılımcılarını tüm nesillerin yaşadığı oyun deneyimini yaşamaya davet edecek.

Katılımcı markaların ürün ve teknolojilerini doğrudan tanıtma imkanı bulacağı I-TECH'te yeni iş birlikleri köprüsü kurulurken, geleceğe yön verecek fikir ve ürünlere sponsorluk fırsatları doğacak. Ziyaretçilerin teknolojik inovasyonları birebir deneyimleme imkanı bulacağı I-TECH'te interaktif söyleşiler gerçekleşirken katılımcılar teknolojiye yön veren liderlerin başarı hikayelerini dinleyebilecek. Türkiye'nin küresel bir 'İleri Teknoloji Üssü' olma vizyonu ile düzenlenen I-TECH, renkli teknolojik şovlara ev sahipliği yapacak.

I-TECH, milyonlarca takipçisi bulunan ROYAL YOUTH gibi Türkiye'nin en büyük E-Sports takımlarını ağırlayacak, profesyonel takımlar eşliğinde oynanan League of Legends turnuvalarında “FRİG KUPASI” sahibini bulacak.

I-TECH’te sosyal medyanın, yapay zekanın, E-music, E-sports, Gaming, Console Gaming ve Robotics'in önemli isimleri ziyaretçilere deneyimlerini aktarırken kablosuz teknolojilerden drone'lara, sanal gerçeklikten 3D yazıcılara, otonom araçlardan sensör teknolojisine kadar ürünler sunan katılımcılar yer alacak, global trendler keşfedilebilecek. 

Başkentin ilk teknoloji fuarı I-TECH hakkında daha detaylı bilgi edinmek isterseniz www.itechcongress.com web adresini ziyaret edebilirsiniz.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Yapay Zeka ve Endüstri 4.0 Çağında Üretim! Ama Nasıl??

$
0
0

Geleceğin dünyası, Endüstri 4.0 ile birlikte atılan dijital temeller üzerinde yükseliyor. Yapay zeka, nesnelerin interneti, büyük veri gibi teknolojiler yeni cesur dünyanın yapı taşlarını oluştururken, yapay zekanın yaşanan dönüşümündeki büyük rolünü yadsıyamayız. Eğitim, üretim, sanayi, eğlence dünyası ve sosyal yaşamı yeniden yaratan "Yapay Zeka" ve ona bağlı gelişen diğer teknolojiler (makine öğrenimi, derin öğrenme gibi), dokundukları her alana yeni bir çehre kazandırıyor.

Yapay zeka günümüzü ve geleceğimizi hızlı bir şekilde yeniden yaratırken, yapay zekanın çıkış öyküsüne kısa bir yolculuk yaparak elimizdeki verileri sağlam temelleri üzerine oturtabiliriz.

1950 yılında “Makineler düşünebilir mi?” sorusunu sorarak yapay zeka teknolojisinin fitilini ateşleyen İngiliz matematikçi, kriptolog ve mantıkçı Alan Turing doğru yaklaşımlarla bilgisayarların insani davranış modellerine bağlı hareket edebileceği ve düşünebileceğini ortaya koymuştu. Turing, gelecekte insan ve makine ayrımı yapmanın imkansız olacağını, makinelerin yükselişi ile birlikte yaşamın farklı bir düzlemde yaşanacağını öne sürmüştü.

Turing’in o yıllar için son derece “bilimkurgu” ögeler barındıran bu söylemleri, o yıllarda Dartmouth College’da matematik profesörü olan John McCarthy tarafından farklı bir boyuta taşındı. McCarthy, özel olarak programlanacak bilgisayarların insan gibi düşünerek kararlar alabileceğini hatta durum analizi yaparak “kendine has” tepkiler verebileceğini iddia etmişti. 1956 yılına gelindiğinde aklındaki düşünceleri düzenlediği “Yapay Zeka Konferansı” ile dünyanın geri kalanı ile paylaşan McCarthy, bir bakıma yapay zeka biliminin de öncüsü olmuştu. McCarthy’ye göre Yapay Zeka; “Öğrenme ve zekanın tüm özellikleri detaylı bir şekilde tanımlanarak işlenebilirse, bilgisayarlar elde verilen bu verileri simüle ederek insan gibi düşünebilir.” anlamını taşıyordu.

Yapay Zeka ile Birlikte Değişen Yaklaşımlar

70 sene önce temelleri Alan Turing ve John McCarthy tarafından atılan yapay zeka teknolojisi, tıpkı bu iki ismin öngörülerinde olduğu gibi hem günümüzü hem de geleceğimizi dizayn ediyor. Yapay zeka teknolojisi ile birlikte yükselen nesnelerin interneti, derin öğrenme, makine öğrenimi, büyük veri gibi teknolojilerle beraber artan (oluşan da diyebiliriz) veri havuzları çok daha iyi bir şekilde analiz edilebiliyor. Bu şekilde analiz edilen veriler iş, eğlence ve sağlık ekosistemlerinin hedef kitle ve müşterilerine “güdümlü” bir şekilde ulaşılmasına olanak tanıyor.

Öte yandan sanayi ve üretim kısmına baktığımızda yapay zeka’nın yarattığı büyük kabuk değişimini görmek mümkün. Endüstri 4.0 ile beraber “eski” ve “geleneksel” dünya farklı bir boyuta taşınıyor. Sanayi ve üretim ekosistemlerinde genel geçer yaklaşımlar, yerlerini yeni nesil teknoloji ve fütüristik yaklaşımlara bırakıyor. Yapay Zeka’nın yanı sıra “Makine Öğrenimi” ve “Derin Öğrenme” teknolojileriyle makineler programlanıp, “akıllı makine” haline gelirken, birbirleri ile etkileşime geçen makineler üretim dünyasında yaşanan yeniliklerin temel taşlarını oluşturuyor.

Sanayi dünyası, genellikle insanlar tarafından yapılan işleri, Yapay Zeka teknolojisiyle gelişen “akıllı robot işçilere” bırakırken, hali hazırda akıllı bilgisayar ve otomasyon sistemleri üretim ekosisteminin vazgeçilmez ögeleri arasındaki yerini aldı. Derin Öğrenme teknolojisi sayesinde makineler de insanlarda olduğu gibi “yaşayarak öğrenme” yetisine sahip oluyorlar. Kendilerine atanan işe ve ortamın şartlarına göre kendilerini eğitebilen makineler, zamanla insiyatif alarak yapılan işin ve projenin kalite çıtasını yükseltebiliyorlar.

Yapay Zeka Teknolojisinin Üretim Alanındaki Etkisi

Genel olarak baktığımızda Yapay Zeka teknolojisinin üretim alanındaki etkisini 4 ana başlık altında toplanabiliriz:

Bakım Süreç ve Maliyetleri

Bakım süreç ve maliyetleri endüstriyel yönden bakıldığında tahmin edilmesi en zor süreçler arasında yer alıyor. Beklenmedik arıza, aksilik, bozulma gibi değişkenler özellikle üretim alanında faaliyet gösteren şirket ve kurumları son derece zor durumda bırakabiliyor. Endüstri 4.0’ın bir parçası olmak isteyen yapılar, olası arıza ve sorunları öngörebilecek algoritmalardan yararlanmaya başladılar. Bu noktada önceden belirli bir program ve süreç dahilinde yapılan bakımlar yerini yeni bir yaklaşıma bıraktığını gözlemliyoruz.

Makine ve bilgisayarların arıza zamanlarını ve bu arızaların hangi çerçevede gerçekleştiğini tahmin edebilen algoritmalar sayesinde hem makinelerden elde edilen verim maksimum seviyeye çıkarılırken hem de bakım yapan personelin iş yükü çok daha sağlıklı bir yapıya kavuşabilir. Aksaklık süreçleri önceden belirlendiği için üretim süreçleri yeniden ayarlanarak, olası kayıplar engellenebilir. Makine Öğrenimi’ne bağlı algoritmalarla herhangi bir arızayı önlenebildiği gibi sistemler kesinti olmadan çalışmaya devam edebilir; bu durum da üretim açısından şirket ve kurumların zor durumda kalmasının önüne geçer.

Kalite 4.0

Günümüzde pazarda artan talep ve bu talebi karşılama isteği, üretilen ürünlerin sürdürülebilir bir kalite seviyesine sahip olmasının önüne geçiyor. Üreticiler, talep hızını karşılayabilmek adına kaliteden ödün vermeyi göze alsa da yoğun rekabetin yaşandığı pazar şartlarında varlıklarını sürdürebilmek için kalite konusunda çıkış yolları arıyorlar. Bu noktada yapay zeka üreticilerin hayatını kolaylaştırarak, kalitenin sürdürülebilir bir yapıya sahip olması konusunda önemli bir rol oynuyor.

Müşterilerin ürün özelindeki ihtiyaçlarını, ürünle yaşadıkları deneyimi ve bu doğrultuda marka değerinin korunması yöneticilerin bir numaralı öncelikleri arasında yer alıyor. "Endüstri 4.0" ve "Yapay Zeka" teknikleri kullanılarak oluşturulan yeni kalite arayışı, Kalite 4.0 olarak adlandırılabileceği gibi yapay zekanın ön planda olduğunu söyleyebiliriz. Kalite konusunda oluşan sorunların orta ve uzun vadede özellikle marka imajı üzerinde olumsuz bir etki yaratıyor. Bu sebeple şirketlerin makine öğrenimi kullanarak geliştirdiği yapay zeka algoritmaları, üretim sürecinde kalite özelinde yaşanabilecek sorunları öngörerek, kaliteyi sürdürülebilir bir yapıya kavuşturabiliyor.

Kalite 4.0 ile birlikte üretim sistemlerine entegre edilen algoritmalar, üreticilerin sahadaki ürünlerinden ve makinelerden performans verilerini toplarken, bu veriler kaliteyi yükseltmek için kullanılıyor.

İnsan-Robot İlişkisi

Uluslararası Robotik Federasyonu’na göre 2018 yılının sonuna kadar, dünyadaki fabrikalarda çalışan 1,3 milyon endüstriyel robot olması bekleniyor. Gündelik ve angarya olarak görülen işler robotlar tarafından yapılmaya başlanırken, çalışanlar programlama, tasarım, kodlama gibi alanlarda eğitim alarak yeni oluşan üretim ekosisteminin bir bileşeni haline geliyor. Yani, üretim bandında insan faktörü azalıp robotların egemenliği artarken, insanlar çok daha farklı (yeni nesil) alanlara doğru kaymaya başlıyor. İlerleyen süreçte (orta ve uzun vadede diyebiliriz) robotların üretim alanındaki yetkinliğinin kanıtlaması ve doğru algoritmalar sayesinde robotların üretim bandından karar mekanizması gerektiren işlerde de yer alabileceğini öngörebiliriz.

Tedarik Zinciri ve Piyasa Koşulları

Yapay Zeka, Endüstri 4.0 ekosisteminin (ve üretim süreçlerinin) tamamına nüfuz ettiği gibi üretimin etkilediği diğerler alanlar üzerinde de etkin bir role sahip. Şirket ve kurumlar, pazara sunulacak ürünlerin tedarik işlemini optimize etmek için yapay zeka temelli algoritmalara başvuruyorlar. Bu sayede tedarik zincirindeki tüm adımlar, oluşturulan algoritma tarafından saklanırken, elde edilen bu veriler ilerleyen dönemde oluşturulacak güzergah, hava koşulları, kullanılacak araç tipi ve tedarik esnasındaki şoför davranışları hakkında önemli bilgiler verir. Bu sayede tedarik süreci boyunca yaşanabilecek aksaklıkların önüne geçilerek, üretim süreçlerinin sorunsuz bir şekilde tamamlanması sağlanabilir.

Öte yandan üreticiler piyasadaki talebi tahmin etmek için de yine yapay zeka algoritmalarından yararlanıyorlar. Ürünün piyasaya sürüleceği dönemdeki sosyoekonomik durum, makroekonomik davranışlar, politik durum ve o sırada o ürüne olan talep, yapay zeka temelli algoritmalarıyla üreticinin bilgisine sunuluyor. Bu sayede üreticiler, ellerindeki ürünleri tam ve eksiksiz olarak piyasaya sunarak maksimum fayda elde edebiliyorlar.

Keiretsu Forum Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi Gamze Sart tarafından kaleme alınan alıntı haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.


Türkiye’de Kaç Tane Yapay Zeka Pazarlama Uzmanı Var?

$
0
0

Ağ teknoloji alanında çözümler sunan Zyxel, “Türkiye’nin Yeni Nesil Ağ Mühendis Kızları Sosyal Sorumluluk Projesi” kapsamında Aydın Üniversitesi öğrencileri ile buluşarak yeni nesil iş kolları hakkında gençleri bilgilendirdi. 

Aydın Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı, Mühendislik Fakültesi ve İletişim Fakültesi öğrencilerle bir araya gelen Zyxel Türkiye Channel Head Tuğba Şişik, gençlere yeni nesil meslekler hakkında bilgi verdi. Şişik, dünya genelinde ağ teknolojileri ve teknoloji iletişim uzmanlığı alanında yetişmiş işgücü açığını olduğunun altını çizerek, gençlere bu alanda kariyer yapmaları yönünde çağrıda bulundu.

"Bilişimci Kızlarımızın Sayısı Artsın"

Bilişim sektöründe ciddi anlamda kadın istihdamı sorunu olduğuna da dikkat çeken Şişik, “Türkiye’de özelikle yazılım mühendisliği alanında çalışan kadın sayısı oldukça az. Oysa bu sektörün daha çok bayan mühendise ve daha çok bilişimci kızımıza ihtiyacı var. Teknik eğitim veren ve mühendis yetiştiren üniversitelerimize de bu konuda çok büyük görevler düşüyor. Zyxel Türkiye olarak bu projeye gönül verdik. İstanbul'daki çeşitli devlet ve özel üniversitelere ek olarak liseler ile irtibata geçtik. Kariyer koçluğu programımız ve sosyal sorumluluk projemiz kapsamında sene sonuna kadar seminer vermeye ve gençlerle buluşmaya devam edeceğiz. Bugün Aydın Üniversitesi olarak bizi okulunuzda ağırladığınız için teşekkür ederim. Amacımız gençleri hem yeni meslekler hakkında bilgilendirmek hem de sektördeki cesur yürekli kadın mühendislerin ve bilişimci kızlarımızın sayısını artırmak.”

Yapay Zeka Mühendisleri En az Yılda 300.000 Dolar Kazanıyor

“Çinli Teknoloji devi Tencent tarafından hazırlanan bir rapor, önümüzdeki yıllarda yapay zeka alanındaki iş gücü ihtiyacındaki artışın altını çiziyor” diyen Şişik, Tencent Araştırma Enstitüsü tarafından derlenen araştırmaya verilerini şu sözlerle özetledi: “Dünya genelinde sadece 300.000 yapay zeka araştırmacı ve uygulayıcısı var. Ancak sektör milyonlarca uzmana ihtiyaç duyuyor. Dünyanın dört bir yanındaki teknoloji devleri, yapay zeka mühendisi pozisyonu için yüksek maaş taleplerinden şikayet ediyor. New York Times gazetesinin haberine göre, yapay zeka alanında sadece birkaç yıllık tecrübesi bulunan kişilerin yıllık maaş beklentisi minimum 300,000 dolardan başlıyor. Tecrübeli uzmanlarının maaşları ise yıllık, milyon dolarlar ile ölçülüyor.”

Geleceğin mesleklerinin teknolojide saklı olduğunun altını çizen Tuğba Şişik, iş ve yaşam koşullarımızdaki değişimi şekillendirecek teknolojiler hakkında şu bilgileri verdi: “Büyük veri, bulut bilişimi, nesnelerin interneti, 3 boyutlu baskı, sanal gerçeklik, arttırılmış gerçeklik, giyilebilir teknoloji, hologram teknoloji, insansız araçlar, kısa kod uygulamaları alanında gelişmeler iş dünyasını ve hayatımızı çok farklı bir noktaya taşıyacak.”

Türkiye’de Kaç Tane Yapay Zeka Pazarlama Uzmanı Var?

Gelişen yeni teknolojiler ile beraber pazarlama ve pr dünyasının dinamikleri de kökten değiştiğini söyleyen Şişik, sözlerine şöyle devam etti:  “Yeni iş kolları yeni fırsatları beraberinde getiriyor.Sizler bu okuldan mezun olana kadar bugün hiç adını bile duymadığınız iletişim alanında yeni iş unvanları ortaya çıkabilir. Buna ne kadar hazırsınız? Bu nedenle genç iletişimci arkadaşlarımızın okulda okurken bile kendini sürekli geliştirmesi gerekiyor. Video ile ilgili işler, beş duyu reklam tasarımcılığı, sosyal medya, dijital pazarlama, dijital reklamcılık, internet pazarlama uzmanları, yapay zeka pazarlamacılığı, dijital iletişim gibi dijital olan her şey size yeni yeni fırsatlar sunacak. Türkiye’de kaç tane yapay zeka pazarlama uzmanı var. Bunlardan biri neden siz olmayasınız? Bu etkinlikte hem mühendislik öğrencileri hem de iletişim danışmanları ile buluşmak bizler için çok anlamlı. Çünkü gelecekte bu iş kolu birbirine çok daha yakın çalışacak. Ortak dili konuşmanız çok önemli. Mühendislik ve bilgisayar programcılığı alanında lisans eğitimi alan öğrencilerimiz de Yapay Zeka İş Geliştirme Uzmanlığı, Yapay Zeka Eğitmeni, Değişim Yöneticiliği, İnternet Mühendisliği, Siber Teknoloji Mühendisliği, Yeni Nesil Ağ Mühendisliği gibi iş kollarına yönelebilir. Çünkü bunlar gelecekte en çok ihtiyaç duyulacak iş kolları olacak.”

Yeni Nesil Tüketicinin Beklentisi Hız ve Self Servis Hizmetler

Geçmişte hayal olarak gördüğümüz birçok iş uygulamasının bugün gerçek olduğunu belirten Şişik, “Başarılı olabilmek için bu hızlı değişime ayak uydurmamız gerekiyor. Bundan 10 sene önce pazarlama ve PR faaliyetlerimiz çok daha farklı idi ancak son yıllarda dijital kanallara ağırlık verdik. Pazarı analiz edip ona göre hızlıca aksiyon almak gerekiyor. Geleceğin iş dünyasında hız çok daha önem kazanacak. Bugün Türkiye’nin birçok etkin markası geleceğin yeni nesil tüketicileri hakkında araştırma yapıyor. Yeni neslin beklentisi, hız, kişiselleştirilmiş self servis hizmetler ve mobil iş çözümleri üzerine. Sizler de kariyerinize yön verirken bu yeni trendleri göz ardı etmeyin.” dedi.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Türkiye Çelik İthalatında Ek Gümrük Vergisi Almayacak!

$
0
0

Türkiye dünyada ticaret savaşlarının fitilini ateşleyen çelik ithalatında ek gümrük vergisi almayacak. Karar sanayicilere nefes aldıracak, başta otomotiv, inşaat, beyaz eşya sektörlerinde tüketiciye ek maliyet yansımayacak.

Resmi Gazete’de yayımlanan İthalatta Korunma Önlemlerine İlişkin Tebliğ ile çelik ithalatında ek gümrük vergisi tahsil edilmeyeceği açıklandı. Tebliğde, çelik ürünlerinin ithalatında yerli üretime göre nispi artış bulunmaması ve ithalat artışına bağlı olarak yerli üreticilerde ciddi zarar veya zarar tehdidi tespit edilememesi gerekçesiyle ek mali yükün uygulanmayacağı belirtildi.

Düzenlemenin başta çelik ithal eden sanayiciler olmak üzere Türkiye için olumlu bir gelişme olduğunu dile getiren KPMG Türkiye Gümrük ve Dış Ticaret Direktörü Hakan Uçak, 2000’li yıllara kadar devam eden liberal dış ticaret politikalarının yerini artık korumacılığa bıraktığını söyledi.

Kararın sektörleri nasıl etkileyeceğini yorumlayan Uçak şunları söyledi;

“Dünya ticaretinde söz sahibi olan ülke liderlerinin peş peşe korumacı bir dış ticaret politikası uygulayacaklarına ilişkin açıklamaları ve yüksek gümrük vergisinin aktif politika aracı olarak kullanılması, global ticarette daralma beklentisine neden oluyor. Korumacılığın ve ek vergilerin artması sadece dünya ticareti değil, ülke içi üretimi de yakından ilgilendiriyor.

Türkiye, aslında ABD ve AB tarafından uygulanan politikaları da dikkate alarak yerli üretimin ticaret savaşlarından zarar görme ihtimaline karşı bu tedbirleri aldı. Ticaret savaşının bir tarafı olmaktan çok ülke içindeki üreticileri korumak amaçlandı. Bugün ülke içindeki üreticileri etkileyecek olumsuz bir bozulma görülmediği için ek vergi uygulanmayacak.

Çelik, birçok sanayi kolunda temel girdi. Bu nedenle düzenleme, girdilerini ithalat yoluyla temin eden birden çok sektörü doğrudan etkileyecek. Otomotiv, beyaz eşya, inşaat bu sektörlerin başında geliyor. Düzenleme dolaylı olarak tüketiciyi de etkileyecek. Çünkü girdi maliyetlerindeki artışın bir kısmı fiyat mekanizması içinde tüketicilere de yansıyor. Çelik ithalatında ek gümrük vergisi uygulanmayacağı için dolaylı olarak tüketiciler de bu durumdan olumsuz etkilenmeyecek.”

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

İSO’nun 14. Sanayi Kongresi Yoğun Katılımla Yapıldı!

$
0
0

İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) “Yerli ama Evrensel, Bugün Ama Gelecek” ana temasıyla düzenlediği 14. Sanayi Kongresi, yoğun bir katılım ile Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi.

İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay ve İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın ev sahipliğinde gerçekleştirilen kongreye Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Hasan Büyükdede’nin yanı sıra İSO Meclis Başkan Yardımcıları Ayhan Yavrucu ve Serdar Urfalılar, İSO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcıları Adnan Dalgakıran ve İrfan Özhamaratlı, Yönetim Kurulu Üyeleri Sadık Ayhan Saruhan (Sayman), Sultan Tepe, Bekir Yelken, Kemal Akar, Vehbi Canpolat, Cemal Keleş ve Mustafa Tacir, İSO Meclis Başkanlık Divanı Katip Üyesi Kemal Karabel'in yanısıra Meclis ve Meslek Komiteleri Üyeleri de yoğun bir katılım sergiledi.

Bahçıvan: “İthal Hayranlığı ile Yerli Fetişizmi Arasında Sıkışmanın Çaresi; Yerli Ama Evrensel”

Kongrenin açılış konuşmasını yapan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, “Gölgesinde ‘yerelin’ ve ‘yerliliğin’ yeşeremediği globalizm artık sorgulanıyor. Üretimin dünyada ve Türkiye’de yeniden önemsendiği, unutulan yerlilik anlayışının hatırlandığı, doğru yola yeniden girildiği bir süreçteyiz. İnsanı odağına alan, bütünsel kalkınmaya dayalı, temelden ve kapsamlı bir dönüşümü hedeflemeliyiz. Bu üretim anlayışı, İSO olarak savunduğumuz yerli üretimin tanımıdır. Bu tanım, aynı zamanda ithal ürün hayranlığı ile yerli üretim fetişizmi arasında yaşadığımız sıkışmayı aşacak yöntemdir. Seksenlerin sonunda iki kutuplu dünya düzeninin sona ermesinden, 2008’deki küresel ekonomik krize kadar hep beraber uzun sürmüş çarpık bir küreselleşme sürecini dünyada yaşadık. Finansın öne çıktığı, üretimin geri plana itildiği bu dönemde küreselcilik yükselen değer olurken yerellik veya yerlilik bir kenara itilen kavramlar olarak itibarsızlaştırıldı ve adeta unutturuldu. Bugün artık üretimin dünya genelinde ve Türkiye’de yeniden önemsenmeye başladığı bir süreçteyiz. Gölgesinde “yerelin” ve “yerliliğin” pek yeşeremediği globalizm sorgulanıyor.

İstanbul Sanayi Odası olarak üretime dayalı ekonomiye önem verirken, çalışmalarımızı ve projelerimizi; Türkiye’nin güçlü bir endüstri ülkesi olması hedefiyle yürütüyoruz. Bu çalışmalar kapsamında, “Yerlisi varken, neden ithal edelim?” diyerek, yerli üretimi ve yerli ürün kullanımını desteklemek en öncelikli hedeflerimiz arasında.

Bizim kuşak çok iyi hatırlar. Türkiye’de bir zamanlar Yerli Malı Haftası vardı. Yerli üretim ve yerli malı kullanımı teşvik edilirdi. Her ne hikmetse bu anlayış az önce sözünü ettiğim çarpık küreselleşme sürecinde maalesef unutuldu. Dünyada rüzgar bugünlerde korumacılık ve ticaret savaşlarından yana eserken, unutulan bu anlayışın ülkemizde de yeniden hatırlanmasından daha doğal bir şey olamaz. Bu destek ve cesaretlendirmeyi hep yapacağız. Çünkü, şunun altını burada bir kez daha çizmek isterim ki, ‘Ne kadar üretirsen o kadar güçlüsün.’ Evet, bu güç tanımlaması, dünyanın en önemli gerçeklerinin başında geliyor. Elbette ki sadece üretmek yetmiyor.

‘Nasıl bir üretim?’ sorusuna vereceğimiz yanıt da günümüzün acımasız rekabetçi dünyasında büyük bir önem taşıyor.” 

21. yüzyılın dünyasında ihtiyaç duyduğumuz üretim “Yüksek katma değerli, ileri teknolojiye dayalı, kaliteli, verimli, güvenli, çevreye duyarlı, dışa bağımlılığı azaltan, dünya standartlarına uygun” bir üretim. Böylesi bir üretim anlayışı, İstanbul Sanayi Odası olarak savunduğumuz yerli üretim tanımını da ortaya koyuyor. Bu tanım aynı zamanda ithal ürün hayranlığı ile yerli üretim fetişizmi arasında yaşadığımız sıkışmayı aşmaya yönelik yöntemi göstermesi açısından da çok önemli.

Yerlilik günümüzün yükselen değerleri arasında yer alırken İstanbul Sanayi Odası olarak, yerli üretimi ve yerli ürün alımını “yerel” ile “evrensel” arasındaki denge ve uyumunu gözeterek savunuyoruz. Milli olanın içe kapanmaya doğru dönüşmesi, evrensel olanın da yereli yutmaya doğru dönüşmesi gibi bir risk ve tehlike karşısında; her ikisini de içeren Küyerel veya Glokal şeklinde bir yaklaşımı savunuyoruz.

Dansta müziğe uymayanın ayağına basarlar. Yerli üretim bir dans ise; evrensel standart ve kalite ölçüleri de bu dansın müziğidir. Uzun sözün kısası: Yerli üretim dansını evrensel standart ve kalite ölçülerini içeren müzik eşliğinde yapmak günümüzün dünyasında artık hepimiz için artık bir zorunluluk.” 

Okyay: “Yaratıcılığın Bir Alışkanlık Olduğu Bir Ekosistem Oluşturmamız Gerekiyor”

İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay da 14. Sanayi Kongresi’nin açılış konuşmasında üretimin, ticaretin ve küreselleşmenin dinamiklerinin ve ekonominin yapısının da radikal bir biçimde değişmesiyle, küresel güç dengesinin de yeniden tesis edildiği bir dönemden geçtiğimizi söyledi. Tam da bu nedenle, küresel boyutta yeni bir “işletim sistemine” ihtiyaçları olduğunu aktaran Okyay, küreselleşme ile birlikte gelen karşılıklı bağımlılık kavramının dijitalleşme ile artan bir bağlantısallığa dönüştüğünü kaydetti. Okyay, hal böyle olunca, ekosistemin tüm ilişkilerinde paydaşlar arasında güven oluşturmak ve bunu sürdürebilmeyi başarmanın kritik önem taşıdığını vurguladı.

Dünyanın yeni teknolojilerle sadece kara deliğin fotoğrafını çekmekle kalmadığına dikkat çeken Okyay, kişiselleştirilmiş tıbba geçişten eklemeli imalatla uzayda yatırım yapmaya kadar bir dizi radikal gelişmenin coşkusunu yaşadığını belirtti. İnsanlığın bir tarafta büyük bir ilerleme kaydettiğine şahit olurken, diğer tarafta geleceği tehdit eden gelişmelerle karşı karşıya kaldıklarını ifade eden Okyay, deyim yerindeyse, bir “tezatlıklar çağı”nda yaşadıklarını dile getirdi. Okyay, yapılan araştırmaların gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin gençlerinin kendi ailelerinden daha yüksek bir hayat standardına sahip olacağına dair umutları olmadığını gösterdiğini hatırlattı.

Okyay, ülkemizde değiştirmemiz gereken temel sorun alanlarımızın başında her dört üniversite mezunundan birinin işsiz olması, memur olma hayaliyle 4,5 milyon gencin devlet kapısında beklemesi ve 21 milyon kadının evde oturması konularının geldiğini açıkladı. Bu ve benzeri derin toplumsal sorunları çözmek için eski yöntemleri bir kenara bırakmaları gerektiğine değinen Okyay, sadece iş yapış şekillerini değil bütünüyle kafa yapılarını değiştirmeleri gerektiğini anlattı.

Okyay, gelmiş oldukları bu noktada artık bildikleri, tanımladıkları çoğu zaman da sanayicilerin yaftalandığı mevcut kapitalist mantığın artık işlemediğini düşündüğünü ve gördüğünü söyledi. İş insanları olarak işlerinin ötesinde, toplumsal konularda kafa yormak, fikir üretmek ve iyiye doğru değişimi sağlamak gibi bir sorumlulukları olduğunu belirten Okyay, artık, “sahip olanlar” ve “olmayanlar” ayrımının ötesine geçmeleri gereken bir dönemde olduklarını kaydetti.

Okyay şöyle devam etti: “Peki, gelecek Türkiye’nin midir? Neden olmasın? Bunun da yolu Türkiye’nin bugün karşı karşıya kaldığı tehditleri toplumsal motivasyona dönüştürebilmesi, toplumsal fay hatlarını ortadan kaldırabilmesinden geçiyor. Bakınız, biz bir aydır İstanbul’da yerel seçim oylarını yeniden saymaya uğraşırken Çin 115 binden fazla patent başvurusunda bulundu. Bugün dünya dördüncü sanayi devrimi veya dijital dönüşüm sürecinden geçerken biz, bu endüstri devrimini de kaçırmamak için ve zor rekabet koşullarında ayakta kalabilmek için tabiri caizse ‘kediye kanat takmak’ zorundayız. Aynı şeyleri yapmaya devam edip farklı sonuçlar beklemek mümkün değil. Sanayideki en büyük sorunumuz ortada: Teknoloji açığı. Bu açığı kapatabilmenin tek anahtarı da insan. Önümüzdeki dönemde, sahip olduğumuz en kıymetli kaynak sermaye değil; yetenek olacak. Beşeri sermayenin en iyi şekilde gelişmesi ve sanayinin geleceğini inşa etmesi için de uygun ekosistemin oluşturulması şart. Hiç şüphesiz, bu ekosistemin temelini iyi bir yatırım ortamı ve iş yapma kolaylığı oluşturuyor; ancak bunlar tek başına yeterli değil.”

Okyay, böyle bir ortamda, sanayinin ihtiyaç duyduğu yenilikçi fikirlerin gelişmesi ve esas sorunun “yetenek” oluşturma gerçeği gün gibi önlerinde dururken eğitimin de bugünün ve daha da önemlisi yarının ihtiyaçlarına göre dönüşmesinin, sürekli öğrenmenin önceliklendirilmesinin gerektiğini söyledi. Yaratıcılığın alışkanlık olduğu, inovasyonun rutin ve sürekli hale geldiği bir kültür ve bir ekosistem oluşturmaları gerektiğini belirten Okyay, dünyada kuralları yeniden tanımlanan sanayinin ülkemizde de güçlü bir şekilde var olmaya devam edebilmesi için hedeflerinin bu iklimi yaratmak olması gerektiğini ifade etti.

Güven Sak: “Kamuyu Şeffaflıkla Terbiye Etmemiz Gereken Bir Sürecin Başındayız”

Kongre’nin konuk konuşmacısı olarak kongre katılımcılarına “Dünyada Korumacılık Rüzgarı ve Küresel Rekabet Gücümüzün Geleceği” hakkında bir konuşma yapan TEPAV İcra Direktörü Prof. Dr. Güven Sak, toplantının son derece zamanlı olduğunu belirterek “Yerli ve Milli” kavramının bir slogan haline geldiğini ve artık kavramların içini doldurmanın zamanı olduğunu söyledi. Türkiye söz konusu olduğunda güne odaklanmamak gerektiğini belirten Sak, Türkiye için orta vadeli resme bakmakta fayda olduğunu kaydetti.

Dünyanın alt üst olduğu bir dönemde olduğunuzu ve kurala dayalı sistemimizdeki problemlerin Amerika’nın Irak’ı işgali ile başladığını anlatan Sak, siyasi amaçlarla mevcut kuralların sağa sola bükmesiyle başlayan sürecin iktisadi sistemlere yöneldiğini dile getirdi. Hızlı değişim diye bir şey olmadığını ve hızlı şekilde sihirli bir değneğin değmesiyle değişim olmadığını belirten Sak, böyle bir altüst oluş döneminde küresel pazarlık güçlerini korumaları gerektiğini ifade etti. Türkiye’nin küresel pazarlıktaki gücünün küresel rekabet gücü olduğunu vurgulayan Sak, Türkiye’nin öncelikle kendi konumunu tespit etmesi gerektiğini dile getirdi. Türkiye’nin Rusya ve Venezuela gibi doğal kaynakları olmadığını dolayısıyla sanayi ve üretime dayalı bir sistemi inşa etmek zorunda olduğunu belirten Sak, Çin gibi de olmadığını anlattı.

Türkiye’nin Çin gibi tasarruf fazlası olmadığını ve yabancı şirketlerin Çin’e teknoloji transferinin kolay olduğunu dile getirdi. Sak şöyle devam etti: “Biz orta büyüklükte bir ülkeyiz ve geniş pazar imkanı sunduğumuz için yabancılara bir imkan sağlıyoruz ama Türkiye’nin küresel bir pazarlık gücü yok. Biz küresel sistemin bir parçasıyız, rahmetli Özal döneminde dışa açılarak zenginleşebileceğimizi gördük. Küresel rekabet gücümüz açısından önce nerede olduğumuzu açıkça tespit etmeliyiz. Türkiye’de insanların yüzde 75’i şehirlerde yaşıyor. Dolayısıyla kırdan kente insanları getirdiğimizde insanların verimliliği, tarımdaki bir işten sanayiye veya hizmete getirdiğimizde yaklaşık 3 kat arttı. Türkiye’nin uzun dönemde büyümesinin temeli aslında oydu. Bu bizim yirminci yüzyıldaki büyüme stratejimizdi aslında. Artık sektör içi verimlilik artışlarını ve insanları daha verimli çalışmaya itecek adımları atmamız gerekiyordu. Tüm sektörlerdeki verimi artıracak bir teknolojik yönelme sürecine 21. yüzyılda daha kitlesel şekilde girmeyi başaramadık. Onu niye başaramadık, işte dış şartların da etkisiyle, dışarıdan hızlı borçlanarak büyüyebildiğimiz için. Kamuyu şeffaflıkla terbiye etmemiz gereken bir sürecin başındayız. Küresel rekabet gücü nasıl artırılır ve milli olarak güçlendirilebilir diye düşünüyorsak, asıl odaklanmamız gereken şey, bu serbestleşmeyi, şeffaflaşmayı nereden başlatmamız lazım diye düşünmektir. Türkiye geçtiğimiz elli yılda bir adım atmayı başarabilmiş ülkelerden bir tanesi. Bizden daha iyi performans gösteren Çin, Malezya, Hindistan gibi ülkeler var. Türkiye’nin Çin’den öğrenebileceği çok şey var ancak Çin’in yaptıklarının piyasa ekonomisine aykırı olmadığını düşünüyorum. Piyasa ekonomisini son derece başarılı şekilde kullanarak aslında bugünkü gelişmeyi sağladılar. Devletin bazı şirketlere ayrıcalıklar vermesinden bahsediyoruz. İstediği zaman da o ayrımcılığı geri alıyor. Sistem böyle tasarlandığında giderek katma değerin içinde bunların payı artıyorsa o zaman siz ağzınızla kuş tutsanız, dünyayla rekabet edebilecek malları üretemezsiniz. Serbestliğin diğer sektörlere doğru yayılması lazım. Aslında üretim sürecinin getirdiği bir sonuçtur bu. Türkiye’ye baktığımda ben bunların önemli olduğunu düşünüyorum. Yönetişim açısından baktığınızda, siyasi hukukun üstünlüğü açısından baktığınızda, iyi durumda değiliz tabi ama ben en önemli meselenin hizmetler sektörünün hala ağırlıklı kamunun elinde olmasından kaynaklanan bir problem olduğunu düşünüyorum. Şehirlerde yaşamı ucuzlatmak odaklı olarak yaklaşım biçimimizin değiştirilmesi lazım. Tarım Bakanlığı’nda kocaman bir yapı var. Ufacık bir sınıfı yönetmek için kocaman bir algoritma çalışıyor. Bunun değişmesi lazım. Tarım Bakanlığı söz konusu olduğunda da ana odağı köylerde yaşayanların gelirini belli bir düzeyde stabilize etme üzerine bir politika izleniyor. Bu 30’larda, 50’lerde, 70’lerde belki doğru olabilir ama şu anda doğru değil. Tarımda serbestleşmeye gidecek bir yaklaşımı düşünmemiz gerekiyor.”

“Küresel Rekabette Yerli ve Evrensel” Paneli Yapıldı

Sonrasında moderatörlüğünü Sabah gazetesi Ekonomi Müdürü Dr. Şeref Oğuz’un yaptığı Küresel Rekabette Yerli ve Evrensel başlıklı panelde LC Waikiki CEO’su Mustafa Küçük, İstanbul Bilgi Üniversitesi DTÖ Kürsüsü Profesörü, Uluslararası Ticaret ve Tahkim Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi Direktörü Dr. Pınar Artıran, Konda Araştırma ve Danışmanlık Genel Müdürü Bekir Ağırdır ve CNN Türk Program Yapımcısı, Yönetmen Güven İslamoğlu, görüşlerini katılımcılarla paylaştı.

Sabah gazetesi Ekonomi Müdürü Dr. Şeref Oğuz, panelde “İthal ürün hayranlığı ile yerli üretim fetişizmi arasında sıkışıp kalmış bir dönemde bu kongreyi yaptık. Neden bunu biz bu kadar önemsiyoruz? Çünkü kavramların içini boşaltma konusundaki istikrarımız, altını doldurmadığımız zaman bir bumeranga dönüşebilir. Örneğin sürdürülebilirlik kavramını kaytarılabilirlik anlamına getirdik. Burada yerli ve milli kavramlarını gerçekten yerli yerine oturtalım diye bir araya geldik” dedi. 

Mustafa Küçük: “Her Ülkenin İhtiyacına Uygun Ürünü Belirliyoruz”

“LC Waikiki’yi bu noktaya getiren beş iş stratejimiz vardı. Birincisi bizi buraya getiren en önemli şey 2000 yılında toptan bayi sisteminden perakendeye geçiş zamanlaması ve kararıydı. Zor bir karardı. 600 tane bayiyi bir anda göz ardı edip kendi mağazalarımızı açma kararıydı. Aslında ayırmak değil bağımsızlaştırmak kararıydı. İkincisi LC Waikiki kendi şirketlerimizde dünyanın neresinde üretiliyorsa, uygun ürün neyse ona odaklanan politikaydı. Üçüncüsü markanın büyüme politikasıydı, LC Waikiki’yi biraz halk bankası gibi bir yere konumlandırdık. Dördüncüsü sadece giyim sektöründe uzmanlaşma mantığımız önemli. Sadece bu sektörde kalacaktık. Beşincisi ise uluslararası pazarlarda gelişmiş ülkeleri değil gelişmekte olan ülkeleri seçmiştik. Bu beş strateji bizi buralara getirdi. Bunu sağlayan kültür, öğrenme gelişimini sağlayan alanlar neydi, bir tanesi hem çalışanların hem liderlerin anlam bulduğu güçlü bir iyi giyinme vizyonuna sahip olmak, bunu gerçekten yaşatıyor olmamızdı. Bir gelişim fırsatı olarak gördüklerimiz bizi gerçekten geliştirdi, sürekli öğrenmeye odaklandık. ‘Yap, uygula, sonucu kontrol et’ döngüsü bizi buraya getirdi. Aile şirketi olma riskine karşı ortaklıkları iyi yönettiğimizi düşünüyorum. Bundan sonra bizi ileriye taşıyacak stratejiler nedir derseniz, gelişmekte olan ülkelere yöneldiğimiz için elimizdeki ürünü gönderen bir stratejisi varken şimdi her ülkenin ihtiyacına uygun ürünü belirleyip ona uygun ürün geliştirme stratejisine geçiyoruz. Buna bir tür fark avcılığı diyoruz.”

Dr. Pınar Artıran: “Dünya Sistemi Uluslararası Ticaret Kurallarıyla Oluşturuluyor”

“Dünya sistemi uluslararası ticaret kurallarıyla oluşturuluyor. Ülkelerin uluslararası piyasalarda serbest koşullarda yarışabilmesi için bir takım kurallar getirilmiş. Dış ticaret konusunda ABD ve Çin arasında müthiş bir mücadele var. Çin senelerce teknoloji transferi hırsızlığı yaptı; Çin’in 2030 yılında yapay zekada bir numara olmayı hedefleyen bir projesi var. Bundan dolayıdır ki ABD toplumunda var olan hissiyattan hareketle ABD Başkanı Donald Trump, hire American buy American, yani Amerikalı işe al, Amerikan malı al şeklinde bir kampanya başlattı. Yerli ve milli bir sanayiyi sağlarken küresel değer zinciriyle yaşadığımızı unutmamak gerekiyor. Amerikan başkanının çelik politikasından sonra birçok firma tepki gösterdi, Trump’ın Amerikalılaşma mottosunun maliyetlerini artırdığından şikayet ettiler. Uluslararası ticarette küresel tedarik birbirinin içine çok karıştı. Küresel ticaret ortamında yerli ve milli kurallarını devreye sokarken kendi canımızı yakmadan, daha masraflı hale getirmeden ve elbette ki dışarı bağlı yaşamadan bir hamle yapılması gerekir diye düşünüyorum.”

Bekir Ağırdır: “Türkiye’nin Özgün Bir Kimyası Var”

“Tüm bu çağ değişiminde Türkiye’nin özgün bir kimyası var. Türkiye çünkü batı toplumlarından farklı olarak bir yandan hala sanayi toplumu olmaya çalışıyor. Sanayi toplumu olmaya çalıştığının yanı sıra, bilgi toplumu olmaya da çalışıyoruz. Evrensel olacaksınız ve bu çoğulluk içinde demokratik olacaksınız da. Bizim insanımız siyasi sistem olarak demokrasinin dışında başka bir sistem bilmiyor. O nedenle toplumsal dönüşümü, hem demokratikleşmeyi hem küreselleşmeyi aynı anda yaşıyor. Türkiye’nin yapabileceği şey sarsıntıdan büzülerek değil gerçekten değişerek geçmektir. Başka da bir şansımız yoktur. Bu değişimin de hedefi bellidir. Küreselleşeceksiniz, demokratikleşeceksiniz, kalkınacaksınız ve toplumsal duruşunuzu sağlayacaksınız. Tüm bu bölünmüşlüğü ortadan kaldırarak ortak bir ütopya inşa edeceksiniz. Bu büyük hikayenin içinde sanayicilere söyleyebileceğim şey şudur: Meseleye bir de şu çerçeveden bakın, Türkiye insanına ve bu toprakların gelişimine inanmak, ortak kadere inanmak, kutuplaşmalara siyasetin şehvetine teslim olmadan, bu ülkenin ortak geleceğine, içindeki tüm farklılıkları ister etnik, ister dini ister siyasi tüm farklılıkları bir arada yaşayarak, yarın sabahki güneşe umutla uyanarak başlamamız önemli. En büyük maharetimiz Türkiye insanının da en büyük mahareti, belirsizlik altında iş yapma kapasitemiz. Son kırk yılda geldiğimiz yeri hiç küçümsemeyelim. Dünya Türkiyesiz yapamaz ama Türkiye de dünyasız yapamaz. Türkiye, Avrupa’nın taşrası mı olacak ya da etkili bir ülkesi mi olacak? Bunu başarmanın yolu kendi içimizdeki bazı şeyleri kurumsallaştırmak. En önemlisi de belirsizliklerle mücadeledir.”

Güven İslamoğlu: “Yerellik ve Yerlilik Derken Ben Tarihimizi Toprağımızı ve Suyumuzu Anlıyorum”

“Yerellik ve yerlilik derken ben tarihimizi toprağımızı ve suyumuzu anlıyorum. Öncelikle tarihimize sahip çıkmalıyız. Maalesef toprağımızın da suyumuzun da yok olduğuna şahit oluyorum. Buna karşın bizim vatandaşımız aslında ürettiği zaman uygun ortam bulduğunda satabiliyor. Zaten bunu başarmak gerekiyor. Geçtiğimiz günlerde Karaman’a gittiğimde Divle diye bir peynirimiz var. 35 metre aşağıda 250 metre uzunluğunda bir mağarada yapıyorlar. Ben bunu ekrana taşıdığımda Türkiye’nin rokforu dediler. Dedim hayır, rokfor değil bu Divle peyniri. Niye o rokforu buna yapıştırmamız gereksin ki? Çevre-doğa programı yapan birisi olarak aslında üzülüyorum. Suyun bol olduğunu düşünüyorsunuz ama o kadar da çok değil. Su bize ait bir şey değil, biz şu anda dinazorların içtiği suyu içiyoruz. Bu dünyaya ait olan bir şey ve biz bunun değerini bilmiyoruz. Bugün bu su burada olacak, başka bir gün başka bir yerde olacak. Dünya var olduğundan beri kirlenen nehirleri, denizleri gördüğümde çok üzülüyorum. Buna dikkat etmeliyiz. Zamanında çevre eğitimi konusunda sorun yaşadık belki ama hepiniz sanayicisiniz, belki binlerce çalışanınız var. Siz ne kadar çevreci olursanız arayı o kadar kapatırız diye düşünüyorum. O binlerce kişiyi bizim eğitmemiz zor ama sizler yapabilirsiniz. Çevreyi onlara anlatabilirsiniz. Sizler ne kadar çevreci olursanız, sizden emekli olan insanlar da o kadar çevreci olacaktır. En azından aradaki farkı kapatabiliriz diye düşünüyorum. Gerçekten kayıp bir nesil var, iş size düşüyor.”

Yerlilik Teması, Dört Eş Zamanlı Serbest Kürsü Çalıştaylarında Tartışıldı

Sonrasında yerlilik teması, tüm kongre davetlilerinin katılımına açık ve katılımcıların söz aldığı interaktif bir formatta dört eş zamanlı serbest kürsü çalıştaylarında tartışıldı. Hüsamettin Onanç ve Hakan Güldağ moderatörlüğünde “Yerlinin Tanımında Kurumsal Yapı ve İnsani Birikim”, Vahap Munyar ve Dr. Can Fuat Gürlesel’in moderatörlüğünde “Dünyada Yerel ve Evrenselin Yeniden Tarifi ve Türkiye için Çıkarımlar”, Prof. Dr. Ali Tayfun Atay ve Ali Çağatay’ın moderatörlüğünde “Yabancı Hayranlığı, Milliyetçilik ve Güven”, Prof. Dr. Uğur Batı ve Özlem Gürses’in moderatörlüğünde “Tüketimde Yeni Nesil Davranışlar” başlıklı çalıştaylar yapıldı. 14. Sanayi Kongresi’nde yapılan çalıştayların sonuçları gazeteci Özlem Gürses moderatörlüğünde yapılan panelde çalıştayları yönetenler tarafından açıklandı.

Yerlinin Tanımında Kurumsal Yapı Ve İnsanı Birikim

Hakan Güldağ: “Türk insanına güvenimiz tam. Yerlinin tanımında kurumsal yapı ve insani birikim başlıklı toplantımızda, bizim insanımıza güvenimizin tam olduğu ortaya çıktı. Sorun ekosistemden kaynaklandığı belirlendi. Yurt dışına giden bütün insanlarımız çok yetenekli olduğu ancak hayallerimizi artırmamız gerektiğine dikkat çekildi. Bu konuda ortam oluşturulması gerektiği vurgulandı. Şirketlerin, gençlerin hayallerini gerçekleştirebilmesi için alan açması gerektiği anlatıldı. Mutlaka var olanın korunması gerektiği düşüncesinden çıkarak; sanayi, meslek okulları ve üniversite üçgeninin oluşturulması gerektiği vurgulandı.”

Hüsamettin Onanç: “Birlikte çözüm üretmeliyiz. Sanayicinin ihtiyacı, üniversitenin birikimi, insan kaynağı ve bunları yöneten kamunun bir araya gelmesi gerekiyor. Birlikte çözüm üretme konusu tam burada çok önemli. Birlikte düşünüp çözüm üretmek zorundayız. İnsan hakları, adalet tam bu noktada çok önemli diye düşünüyorum. Bu konuda somut adımlar atılması gerekiyor.”

Dünyada Yerel ve Evrenselin Yeniden Tarifi ve Türkiye İçin Çıkarımlar

Can Fuat Gürlesel: “Türkiye’nin içine kapanma lüksü yok. Bugün yapılan toplantıda yerel ve evrensel tartışmaları yaparken yerel mi evrensel mi olalım diye düşündük. Katılımcılarımız kaynaklarının kısıtlı olduğu söylendi. Bu durumda Türkiye’nin içine kapanma lüksü olmadığı belirtildi. Sektörlerin seçimi için milli olalım dendi. Piyasa dinamikleri öne çıksın istendi. İster yerel ister evrensel olsun yatırım ortamının uygun olmadığı ortaya çıktı. Konjoktürel gelişmeler nedeniyle birçok gerekçe masaya yatırıldı. Yatırım yapacak sanayiciler açısından özellikle adalet, hukuk ve mevzuat konusunun altı çizildi.”

Vahap Munyar: “Yabancı yatırımcı için güven ortamı yaratılmalı. Yerlinin tanımında kurumsal yapı ve insani birik konulu toplantımızda, yatırımcı için ülkede güven ortamının önem arz ettiği ortaya çıktı. Bilindiği gibi bugünlerde Cezayir zor günler geçiriyor. Orda iki Türk yatırımcısı var. Bu yatırımcılarımız eminim Cezayir’de önümüzdeki günlerde ne yaşayacaklarına dair kara kara düşünüyorlardır. Ülkenin hukuksal olarak alt yatırımı iyi değil. Bu durum firmalarımızı epey zorluyor. Aynı şekilde yabancı yatırımcı da bizim ülkemizde benzer sıkıntıları yaşıyor. Yatırımcı için hukuksal alt yapı çok önemli. 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra binin üzerinde şirkete el konuldu. Bu durumu dışarıya iyi anlatamazsak, yabancı yatırımcı Türkiye’de hukukla ilgili bir sıkıntı olduğunu düşünebilir. Bugün yapılan toplantıda özellikle yabancı yatırımcı için hukukla ilgili güvenin çok önemli olduğu ortaya çıktı.”

Yabancı Hayranlığı, Milliyetçilik ve Güven

Ali Tayfun Atay: “Ne kadar yabancı hayranıysak o kadar milliyiz. Bugün yapılan toplantımızda yabancı hayranlığı ile yabancı düşmanlığının bir arada yürüdüğünü gördük. Ne kadar yabancı hayranıysak o kadar milliyiz diyebiliriz. Osmanlıdan başlayan modernleşme harekatıyla Batılaşma motivasyonu oluştu. Yine bu dönemde yabancı düşmanlığı görüldü. Osmanlı’dan Türkiye’ye geçiş sürecinde batı modernleşmesinde siyaseten yaşandı. Toplumsal düzende de görüldü. Kendini güvensiz hisseden kitlelerden yabancı düşmanlığı ortaya çıktı. Doğuculuk, batıcılık kavramı zamanla siyasi açıdan karşılık gördü. Millilik, muhafazakarlık bizim gibi görünse de tüm bu kavramların hepsi, yabancı ideolojilerdir. Yerlilik, yeryüzüne Türkiye’den bakabilmek, Türkiye’yi de yeryüzüne gösterebilmektir diye düşünüyorum.”

Tüketimde Yeni Nesil Davranışlar

Özlem Gürses: “Şahane bir işe imza atıldı. Bir sanayi kongresinde yine sanayici iş adamlarını sahneye çıkarmayı başarabildik. Bir north bilimci ve marka danışmanını çalıştaya katabildik. Bambaşka alanlardan insanlar bu kongrenin parçası olabildiler. Ve her Türk işinin etkinliğinin sonunda olduğu gibi şahane bir işe el attık. Kongre boyunca hiçbir eksikliğimiz olmadı. Umudu ve cesareti yayabildiysek kongre sayesinde yeni ufuklar açabildiysek ne mutlu bize.”

Uğur Batı: “Yumuşak güç olgusunu tekrar tanımlamalıyız. Bugün burada tüketici tanımlarını yaptık. Tüketici tanımlarını yaparken de söylediğimiz şey öznenin giderek merkezleştiği, kimliğin çoklu kimlikler olarak tekrardan tanımlandığı ve bunun mutlaka tüketici tarafına sirayet ettiği oldu. Yapılan toplantıda dünyanın sosyolojisinin zeminde kaybından dolayı, tüketim yapılarının yeni nesil tüketici davranışlarını litarütürün bile tanımlamasının zor olduğu bir safhadan geçtiğini öne koyduk. Tüketiciyi anlamak ve bu silsilede bir marka oluşumunu sağlayabilmek için nasıl kullanılabileceği meselesinden bahsettik. Sert uç dediğimiz, bir nevi ülkelerin topları silahları vs. gibi güçleri, aslında yumuşak güç dediğimiz olguyla ancak şekillenebilir. Bizim ülkemiz adına yumuşak güç dediğimiz konuyu tekrardan tanımlamamız gerektiği üzerinde durduk.”

İSO kaynaklı haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

KOBİ'ler, Global INNOWWIDE Çağrısı 31 Mayıs'da Sona Eriyor!

$
0
0

Ülkemizin de üyesi olduğu EUREKA Sekretaryası'nın ortaklarından biri olduğu INNOWWIDE Programı kapsamında Avrupa dışındaki ülkeleri hedefleyen Uygunluk Değerlendirme Projeleri (VAP) desteklemeye yönelik çağrı açıldı. Proje önerileri için son başvuru tarihi ise 31 Mayıs 2019.

INNOWWIDE Nedir?

Yeni ve gelişmekte olan dış pazarlarda etkin bir şekilde rekabet edebilmek için Avrupa KOBİ'lerinin, Avrupa dışındaki stratejik ortaklarla ortaklıklar geliştirmeleri gerekiyor.

INNOWWIDE pilot çağrısı, dünya çapındaki yerel paydaşlarla işbirliği içinde Uygunluk Değerlendirme Projelerine (Viability Assessment Projects-VAP) fon sağlayarak, Avrupa dışındaki pazarlarda Avrupa'daki yenilikçi çözümlerin varlığını artıracak koşulları yaratarak, yenilikçi Avrupa KOBİ'lerini uluslararası pazarlarda ön plana çıkarmayı amaçlıyor. Programda ayrıca herhangi bir öncelikli alan sınırlaması bulunmuyor.

VAP nedir?

Uygunluk Değerlendirme Projeleri (VAP), yeni oluşan küresel değer zincirleri boyunca uluslararası, yenilikçi işletme çözümlerinin uygulanabilirliğini doğrulamaya yönelik kapsamlı, dengeli ve tutarlı bir ön teknik, pazar, yasal ve sosyoekonomik değerlendirme seti. Projeler hedef üçüncü ülkelerdeki işbirlikçi çözümlerin ve modellerin etkili dağıtımını destekleyebilecek veya engelleyebilecek temel çerçeve koşullarını tanımlamalı ve değerlendirmelidirler. VAP’lar, uygulama stratejileri ile birlikte bu tür iş çözümlerinin ve modellerinin rafine ve uygulanabilir bir tanımını da içerir.

Peki VAP'ların özellikleri neler olmalıdır?

  • Yerel bir ortakla/alt yüklenici ile ortaklık kurma; örneğin VAP odak ülkesinden veya ülkelerinden bir tedarikçi, müşteri, danışman, hukuk danışmanı, araştırma sağlayıcısı.
  • Yenilikçi bir çözümün pratik, teknolojik ve ticari uygulanabilirliğini ve yerel koşulları ve talepleri nasıl karşılaması gerektiğini keşfetmek için çok çeşitli aktiviteler eklemelidirler.
  • Proje süresi en fazla 6 ay olmalıdır.
  • Kısa/orta vadede bu ülke ile potansiyel bir yenilikçi işbirliği projesinin ilk aşaması olarak kurgulanmalıdır.
  • % 70'e kadar finanse edilecek en az 86.000 Euro'luk bir bütçeye sahip olmalıdır. (60.000 Euro'luk sabit bir hibe)

INOWWIDE proramı ve VAP Projeleri hakkında daha detaylı bilgi edinmek isterseniz www.innowwide.euadresini ziyaret edebilirsiniz.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

ODC, Catalyst’ten Yatırım Alan Endeavor Girişimcisi Oldu

$
0
0

Endeavor girişimi ODC İş Çözümleri, Ak Portföy, 212 ve Endeavor Catalyst Fonu’ndan yatırım alarak, Catalyst’in Türkiye’de yatırım yaptığı yedinci Endeavor şirketi oldu. Yatırımda %20 ile en büyük payı Ak Portföy aldı. ODC, aldığı yatırımı özellikle küresel pazarda genişleme stratejisini hızlandırma yönünde kullanacak.

ODC İş Çözümleri, Türkiye’nin önde gelen gruplarından biri olan Sabancı Grubu’na bağlı Akbank’ın iştiraki olan Ak Portföy, 212 ve Endeavor Catalyst’ten oluşan konsorsiyumdan yatırım almayı başardı. ODC’nin aldığı yatırımın %20’si Ak Portföy Girişim Sermayesi Fonuna, %11,5’i 212’ye ve %3’ü de Endeavor Catalyst’e ait.​

Endeavor’ın kendi ağından gelen bağışlarla kurulup sadece kendi girişimcilerine yatırım yaptığı Endeavor Catalyst Fonu ise bugüne kadar 115 Milyon Dolar değerinde 2 adet fon ile 34 ülkede 76 Endeavor girişimcisine yatırım yaptı. Türkiye’de bu şirketler arasında Airties, Foriba, iyzico, Lidyana, Peak Games ve Yemeksepeti.com yatırım alan isimler arasında bulunuyor. Bu sayı, ODC yatırımı ile yediye çıktı.

2005 yılında kurulan, Türkiye’de ciddi penetrasyona sahip finans ve sigortacılık sektörlerinin lider kuruluşları başta olmak üzere 2000’i aşkın kuruma hizmet sunan ve hızlı büyüme istikrarı Deloitte Teknoloji Fast 50 gibi listelerde yer almasıyla tescillenen ODC İş Çözümleri, 2018 yılından bu yana SmartMessage marka ismi ile faaliyetlerini sürdürüyor. Omnichannel pazarlama uzmanlığıyla fark yaratan ODC, Türkiye’de yenilikçi pazarlama teknolojilerini en hızlı şekilde piyasayla buluşturan firmaların başında geliyor. ODC, ayrıca son üç senede özellikle Ortadoğu ve Doğu Avrupa pazarlarında ciddi ivme yakalamış durumda. Yerel ve global eksende 2000’i aşkın kuruma hizmet sunan ODC, özellikle finans ve sigorta sektörlerindeki ciddi penetrasyonuyla dikkat çekiyor.

“Yurtdışı Pazarlarında İsmimizi Sağlamlaştıracağız”

ODC İş Çözümleri CEO’su Oğuz Küçükbarak aldıkları yatırım ile ilgili olarak şunları söyledi, “Mevcut ekonomik şartlarda büyüme istikrarımızı koruyarak çok önemli kurumlar tarafından yatırıma layık görülmek bizim için gurur verici oldu. Özellikle global bir marka olma yolunda attığımız adımların bu yeni süreçle sıçramalara dönüşeceğine inanıyoruz. Öncelikli odağımız olan yurt dışı pazarında 2019 yılında 100% büyüme hedefliyoruz. Yurt dışında Ortadoğu ve Avrupa’da yeni irtibat ofisleri açmak yine öncelikli planlarımız arasında geliyor. Aldığımız yatırım büyüme planlarımızda katalizör etkisi yaratacak. ODC’nin ürün ve çözümlerde yenilikçi çizgisini iyice güçlendireceğimiz bir döneme giriyoruz. Aldığımız yatırım rekabetçi yönümüze de büyük katkıda bulunacak, bizim de özellikle uluslararası alandaki rakiplerimizle daha güçlü bir şekilde rekabet etmemizi sağlayacak yatırımlar yapmamıza aracı olacak.”

Ak Portföy Genel Müdür Yardımcısı Göktürk Işıkpınar, “Ak Portföy sektörde en geniş yatırım evrenine sahip kurum. Sürekli geliştirdiğimiz yeni ürünler, bireysel ve kurumsal yatırımcıların yanı sıra emeklilik sektöründe biriken kaynağın üretim ve hizmet sektörlerine doğrudan aktarılması açısından yepyeni ufuklar açıyor. Tasarruf sahiplerine farklı varlık sınıflarındaki büyüme fırsatlarına erişim seçenekleri sunmak amacıyla 2016 yılında kurduğumuz Girişim Sermayesi Yatırım Fonu ile sektörde bir ilki gerçekleştirdik. Girişim Sermayesi Yatırım Fonu ile ihracata dönük, yenilikçi yönü kuvvetli şirketleri de odağımıza alarak bir yandan Türkiye ekonomisi için kaynak yaratıyor, diğer taraftan da yatırım yapılan şirketlerin büyüme projelerini sermaye piyasaları ürünleri üzerinden fonluyoruz. Böylelikle bu şirketlerin gelişim süreçlerini hızlandırıyoruz. Başarılı iki girişimci tarafından kurulan ODC’nin son 15 senedir hep üstüne koyarak bugüne getirdiği başarı öyküsü yatırım felsefemizle birebir örtüşüyor. Oğuz ve Emin’in liderliğinde ODC ailesinin ürün ve teknoloji geliştirme kabiliyeti, müşteri odaklı yaklaşımları ve yakalamış oldukları başarıyı uluslararası platforma taşıyarak daha fazla büyüme isteği bizi çok etkiledi. ODC’nin başarı yolculuğuna bundan sonraki süreçte dahil olmaktan büyük memnuniyet duyuyoruz. ” dedi.

212’nin Managing Partner’ı Ali Karabey,‘’ODC’nin kurucu ortaklarından Oğuz Küçükbarak’ı 2015 senesinde İTÜ’nün Innogate Programı kapsamında sunum yaparken dinleme şansım oldu. ODC’ye yatırım yapmamız gerektiğine ilk o 10 dakikalık sunum sonrasında karar verdim. Sonraki süreçte pek çok etkinlik ve birebir görüşmede hem Oğuz hem de Emin’i daha yakından tanıma şansım oldu. Ekibin geçmiş yıllardaki tecrübesini ve know-how’ını ODC’ye en iyi şekilde aktardığını, çalışma disiplinleriyle hem verimli çözümler sunup hem de iş yapış şekliyle sektörde değer yarattığını gördükten sonra yakın takipte kalmaya karar verdim. Dijital pazarlama çözümlerinde ilk fonumuzun yatırımlarından Insider ile yakaladığımız ivmenin bir benzerini ODC’de de yakalayacağıma inancım tam. ODC’nin güçlü ekibiyle halihazırda yaratmış olduğu değeri globalde sunacağımız desteklerle ve bu finansmanla daha hızlı ileriye taşıyacağına inanıyorum.”  dedi.

Endevor Türkiye Genel Sekreteri Aslı Kurul Türkmen ise, “Günümüzde iş dünyasındaki rekabet küresel hale geldi ve Türk girişimcilerin de ilk günden büyük düşünmesi gerekiyor. Endeavor Türkiye olarak hayalimiz, Türkiye’den küresel bir şirket olma amacıyla yola çıkan her girişimciye destek verebilmek. ODC ile de yollarımız 2017 yılının başında kesişti. Altı aydan kısa bir sürede seçim sürecinde ilerleyip Endeavor Girişimcisi seçilen ODC’nin, 2019 yılının Nisan ayında 212 ve Ak Portföy ile birlikte Catalyst Fonu’ndan Türkiye’de yatırım alan yedinci Endeavor şirketi olmasının gururunu yaşıyoruz. 12 yıllık Endeavor tecrübem bana başarılı bir iş modelinin tek başına yeterli olmadığını gösterdi. Başarılı iş modeli, büyük düşünebilen bir liderle birleştiğinde ODC gibi küresel olma yolunda büyük adımlar atan scale-up şirketlerini ortaya çıkarıyor. Şirketi sürdürülebilir başarıya ulaştıracak, ekibi aynı vizyon etrafında toplayabilen, disiplinli ve çözüm odaklı bir lider olan Oğuz, pazarlama faaliyetlerinin ana sorununu çözen bir ürün ile bir çok farklı sektörde kullanılabilen bir iş modeliyle daha büyük başarılara imza atacağını kanıtlıyor.” diye belirtti.

Ak Portföy Birinci Girişim Sermayesi Yatırım Fonu 2016 yılında, Ak Portföy İkinci Girişim Sermayesi Yatırım Fonu ise 2018 yılında kuruldu, iki fonun bugün itibariyle toplam büyüklüğü 222 milyon TL’ye ulaşmış durumda. Bu fonlar borsaya kote olmayan yüksek potansiyelli şirketlere yatırım yapıyor. Fonların odağını ileri ve orta aşamalarda, ihracata ve inovasyona dönük, belirli bir olgunluğa erişmiş, büyüme potansiyeli yüksek firmalar oluşturuyor.

​Diğer yatırımcılardan 212, Türkiye’nin ilk yatırım fonu olma özelliğinde. 30 Milyon Dolar’lık bir fonla faaliyetlerine başlayıp bugüne kadar Insider ve iyzico başta olmak üzere toplamda 14 girişime yatırım yapan 212’nin hedef pazarları Balkanlar, Orta Doğu ve Asya Pasifik ülkeleri.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Yarışa Başlayan Her 10 Bin Fikirden Sadece 1'i Başarıyor!

$
0
0

Hepimiz başarmak istiyoruz. Var mı aksini düşleyen? Ben de başarı sorularını sınırladım. Yeni girişilecek bir işi nasıl başarırım? Nedir bir girişimcinin karşısındaki engeller ya da tuzaklar?

İşte pratik sorumuz: Ben bu işi nasıl başarırım?

Tavsiyemiz: Efsane zenginler gibi garajda (sıfır maliyet) başla, ama gözünü zirveden ayırma. Tüyo: Ne yaparsan yap küçük kalmaya özen göster. “Küçük”ü siz nasıl isterseniz yorumlayabilirsiniz. Diğer klasik nasihat ise tabii ki; pazarı da müşteriyi de çok iyi tanı. Bildiğin işi yap, bildiğin alandan şaşma ve çok farklı ya da çok yeni bir şey yarat!

Klasik olmayan nasihat; tutkulu ol ama saplantıya kayma. Acele et ama hızlı gitme. Sindir! Ve finans. Ahh o para pul işi yok mu, mali tarafı asla göz ardı etme.

Murat Özbilen yönetim danışmanı. Yerel ve küresel çok ama çok örnekle çalıştı, çalışıyor. Kapsamı mümkün olduğunca daralttım, ben sordum o yanıtladı. Bakalım işinize yarayacak mı;

Bir senaryomuz var. Aktör önde gelen kurumlardan birinde çalışıyor. Dışarıdan başarılı. Mutlu olması gerekiyor. Değil ama! 40-45 yaş aralığında, dijital pazarlama profesyoneli. Her şeyden sıkılmış görünüyor. Ama bir hayali var. Tutturmuş restoran açacağım diye. Müthiş aşçı olduğunu sanmayın azimle kendisini eğitiyor. Her ay maaşını sorunsuz alırken, kalbinin sesini mi dinlesin yoksa makul mu olsun?

Tam ikilem. Çok sık karşılaştığım konulardan bir tanesi. Çünkü okul bittikten sonra birçok kişi kurumsal yerlerde çalışmaya başlıyor. Orada kariyerleri yavaş yavaş gelişiyor, büyüyor. Öte yandan da içlerinde o veya bu sebepten dolayı uhdeler oluyor. Ben şunu yapsam, ben bunu yapsam diye. Belli bir zaman sonra da patlama noktasına gelebiliyor. O zamana kadar inşa ettiği bir geçmişi var, kariyer olabilir, gelir seviyesi olabilir, ailesi varsa çoluk çocuk var. Dolayısı ile bunların getirdiği mesuliyetler var. Yani bir yandan bir yolda gidiyor ve bir yandan da bir yoldan kendisini çıkartacak, ayartacak kafasında hoş fikirler de var. Dolayısıyla bunun aslında iki tarafından da ayrı ayrı bakmak lazım. Bence iki bacağı var. Bunlardan bir tanesi o start-up veya yapacağı iş ile ilgili olan şeyler. Yani tamamen o işe yönelik olan konular. Bunlar nedir? Herhangi birisi bir şeye başlarken, dünyanın neresinde olursa olsun, en önemli şeylerden bir tanesi mümkün olduğu kadar küçük başlaması. Ama gerçekten mümkün olduğu kadar küçük başlaması. Hatta şöyle bir anekdot anlatayım. Ben deniz, tekne ve o tip şeyleri seviyorum. Ama hiç teknem olmadı. Çok arzu ederdim fakat almaya niyetlendiğim zamanlarda bir tanıdığımız dedi ki, “bir tane Zodiac bot al, üç yaz boyunca hala sizde duruyorsa bir büyüğüne geçebilirsin.”. Hakikaten o Zodiac bot ilk sene her gün suya indirildi ve kullanıldı. İkinci sene evde kaldı, şişirilmedi bile. Üçüncü sene indirdik, çalındı gitti.Başka deyişle üç sezonun sonuna kadar duramadı. Demek ki bir bildiği varmış.

Tecrübeye kulak vermek lazım.

O yüzden birincisi mümkün olduğu kadar küçük başlamak lazım.

“Mümkün olduğu kadar küçük” deyince “bir tutam tuz, birazcık baharat, az biraz kekik...” der gibi. Mümkün olduğu kadar, ne kadardır?

Burada söylemek istediğimiz şey, kişinin iyi bildiği işi yapmasında fayda var. Yani bahsetmiş olduğunuz kişi yemek konusunu kendisi çok iyi bilmiyorsa, inceliklerini bilmiyorsa, kendisi bizzat bunu yapmıyorsa o zaman böyle bir şeye girmesi, başkasına güvenerek işin ana temel mutfağını teslim ediyor olarak bir yere giriyor olması oldukça riskli bir şey. Demek istediğim bu. Dolayısı ile mesela teknoloji firmalarına, start-up’lara bakıyoruz, birçoğu bizzat kendileri kodlamaları yaparak başlıyorlar.

Garajda başlama.

Aynen. 3-5 arkadaş bir araya geliyorlar. Mümkün olduğu kadar düşük maliyet. Yurt dışında bunun modelleri var. Yanında eleman çalıştırdığın zaman dahi onu şirketten bir hisse vererek çok düşük rakamlara çalıştırıyorsun. O yüzden ilk düşünmesi gereken şey bu. Tabii bizzat beceri alanında olmasında fayda var. Kendisini geliştirebilir.

Her iyi yemek yapan, lokanta, iyi kod yazan biri yazılım-evi kurmalı mı? Ben çok güzel resim yapıyorsam resim atölyesi açabilir miyim? Kriter ne olmalı?

Hangi konuda girişime başlayacaksak şu iki kriterden bir tanesinin gerçekleşiyor olması lazım. Bir, hiç kimsenin yapmadığı bir şeyi ortaya çıkarıyor olmak. O ana kadar hiç kimsenin yapmadığı ya da yapılan bir şeyi daha farklı yapıyor olmak. Tepesine kuş kondurmak da farklıdır, çok düşük maliyetle yapmak veya farklı kalite boyutuna taşımak da farklı yapmaktır. İki tanesinden bir tanesini sorgulaması gerekiyor. Bunun için de pazarı iyi bilmesi lazım. Ben nerelere hizmet verebilirim, kimlere – pazarın hangi tarafına hizmet ediyorum. Sadece müşteri tarafını bilmek değil aynı zamanda pazarda benzer işi yapanlarla da mukayese ederek, “Acaba ben bunu onlardan farklı mı yapıyorum? Anlatabildiğim bir farkım var mı?” Tabii zaman geçtikçe bunlar daha zor olmaya başlıyor. İstatistiklere göre 10 binde 1 tane fikir tutuyor ve geliştiriliyor.

10 binde 1.

Start-up’larda şu anda böyle.

Türkiye için mi söz ediyoruz, yoksa ABD rakamı mıdır bu?

Bu dünyada genel olan bir şey.

Türkiye’de oran ne olabilir? Daha mı kolay ya da tersine daha mı zor?

Pazar belki bazı alanlarda daha kapalı olabilir. Bazı şeylere erişim daha zor olduğundan dolayı olabilir. Ama pazar yeri ne kadar büyükse, mobilite ne kadar fazlaysa ve insanlar rahat erişebiliyorlarsa o kadar rekabetçi ve o kadar zor olmaya başlıyor. Fakat sadece bu da değil, farklı olması ve/veya “unique” tek olması gerek. Bir de fikirlere alkış tutan bravo diyen çok olur, tam tersine fikrini, düşüncesini öldürmeye çalışmasında fayda var. Buradan neyi söylemek istiyorum? Niye olmayacağı, neden ters gidebileceği konusunda ciddi beyin fırtınasına ihtiyaç var.

Bunu insan kendi kendine yapamıyor.

Yapamıyor çünkü orada tutku ile kendi geliştirdiği şeye bağlı kalıyor.

Diğer yandan tutku öldürülmemesi gereken bir şey.

Doğru.

Örneklerle işin neden olamayabileceği konusunda fikir ortaya koyduğunda da yanlış anlaşılabiliyor.

Evet. Demotive ediyorsun diyor. Belki bunu, yapısal yapmakta fayda var.

Nasıl?

Kastım şu, birincisi kişinin sırf kendi sesini dinlemesi değil bu işler içerisinde olan veya bu işlere yakın olan insanlardan bir grupla şöyle bir çalışma yapabilir. Diyebilir ki, “fikir bu”. Bir tahtaya önce pozitif taraflarını yazalım diyebilirler; bu iş niye tutar, niye güzel bir şey olabilir, nasıl bir katkı sağlar… yazabilirler. Sonra, herkes ciddi anlamda bunun negatif tarafını söyler. Bu sefer negatif tarafları yazarlar. Böyle olduğu zaman farkındaysan iki tarafı da objektif bir platforma getiriyoruz. Tartışma muhtemelen verimli geçer. Tek başına kendisinin yapması değil, bir grup arkadaşı ile yapıyor olması faydalı.

Bence buraya kadar tartışmamız romantik. Gerçekçilik katmak istiyorum. Bu ve benzeri bir start-up ne tür bir maliyetle doğuyor? Ne kazanır diye soramam ne olduğu belli değil ama kazancı sağlayan nedir? Bu ister bir yemek firması ister başka bir uygulama olsun… Örneğin okuldan yeni mezun, üstelik yetenekli 3 tane kameraman bir araya gelmek istiyor. Sektörde de hayat serbest çalışmaya yatkın, iyi yapanlar da aradan sıyrılıyor. Gel şirketleşelim diyorlar. Böyle bir örnek de olabilir. Bunlar çok karşılaştığımız örnekler…

İşte o iki şeyden bir tanesini söyleyebiliyor olması lazım. Birincisi, şirketleştikleri takdirde neyi farklı yapacaklar. İkincisi, eğer bir şeyi farklı yapmayacaklarsa şirketleştikleri takdirde ortaya “unique” bir şey çıkacak mı? Ortaya kendine münhasır bir şey çıkacaksa bir mana ifade edebilir, bir sonraki aşamaya geçip üzerinde biraz düşünülebilir. Diğer işte Türkiye’nin birçok yerinde bir anda çekim ihtiyacı vardır, belki bu sektöre hizmet verebilme açısından önemli olabilir, bir mana ifade eder. Ama eğer herkes sadece kendi yaptığını yapacaksa, sadece güçleri bir araya getiriyoruz dendiği zaman, özel bir şey değilse, mevcudu farklı şekilde yapma açısından bir avantaj sağlamıyorsa bir değeri yok. Ne zaman her proje ortaya çıkmağa başlasa, ben start-up’lara şunu tavsiye ediyorum, başladıktan sonra 3 lira da olsa, 5 lira da olsa, hiç parasına bakmaksızın para bulmaya, yatırım bulmaya çıksınlar. Birilerine anlatmaya başlıyorsun. O anlatma esnasında sana ciddi anlamda soru geliyor. Çünkü hiç kimse 1 lirasını bile sokağa atmıyor. Birilerinden ama az ama çok yatırım alabiliyorsan, bir sonraki adım için çok ciddi bir enerji kaynağı olmaya başlıyor. Finansal anlamda değil. Ama fikrin doğru fikir olduğuna inanıyorsun. Bu arada o yatırımı yapanların da baktığı tek şey sadece fikir değil, fikir eksik olsa da geliştirilir. Arkasındaki kişilerin takım halinde o işi yaptıklarını biliyorlar. Takım halinde yapmaktan kastım da diyelim iki kişi böyle bir işe giriyorsa, bu iki kişi tabiri caizse kafalarını koymuş şekilde giriyorlar. Bir tanesi, “benim zaten başka işim var, ben buna öylesine destek veriyorum” falan dediği anda yatırımı yapacak olanda soru başlıyor; fikir güzel ama arkasındaki ekip dağılırsa benim bu işe yatırdığım para da dağılır gider. Ekibin tutku ile asılması, geriye düştüklerinde hiçbir şey olmamış gibi devam etmeleri gerekiyor. Bu imajı da karşıya verebilmeleri lazım.

Gözlemlerime göre yatırımcı anladığım kadarı ile bir takım, takımda da dengeli bir dağılım görmek istiyor. Yanılıyor muyum? Biri yaratıcıysa, diğeri uygulayıcı, öbürü finansçı olmalı diye düşünüyorlar.

Aynen. Kesinlikle doğru. İşte orada zaten bizim hep proje yönetimi dediğimiz şeyler devreye girmeye başlıyor. Yani kararların bütün takım halinde verilmesi. Bu lafta çok fazla kullanılıyor. Biz bir takım mıyız, takımız. Ama ne zaman ki bir zorluk oluşuyor o zaman hakikaten beraber aşıyorlarsa o zorluğu, o zaman testi geçip bir takım olduklarını gösteriyorlar. Ama bir zorluk olmaya başladığı zaman birçok defa dağılma başlıyor. Mesela bu zorlukta start-up’larda genellikle finansal tarafı ile ilgili olabilir.

Ceplerinde para mı olması lazım?

Hayır gerekmiyor. Çünkü parayı zaten belki yatırımcı verecek. Ama arkalarındaki iletişim nasıl? Eğer sürekli birisi işte “bu benim fikrim, aldık geliştirdik” vesaire gibi giriyorsa kelimelerden, vücut lisanından, birbirlerine olan tavırlarından karşıda bir ekip olup olmadığı anlaşılır… Mesela futbolda gazeteci mikrofonu forvete uzatıp “…çok iyi onadınız ama kaleci biraz kötüydü…” dese forvet hiçbir zaman “… ya evet hakikaten biz ileride çok iyi oynadık ama kaledeki arkadaş maalesef kötüydü…’’ demez, anın da topu çevirir; “… hepimiz elimizden geleni yaptık’’ der. Bu önemlidir. Arkada bir takım olması çok önemli. Finansal tarafta da birinci günde finansı yönetecek birisi lazım olmayabilir; örneğin birkaç arkadaş ev odasında sıfır maliyetle kodlamaya başlıyorlarsa hemen gerek yok.

Nereye satacağını bilmesi lazım.

Pazarı da müşteriyi de çok iyi tanıması lazım. Bildiği iş, bildiği alan olması ve çok farklı ya çok yeni bir şey yaratması lazım.

Okuyan sadece gençlerin soyunacağı bir alanı konuştuğumuzu düşünmemeli değil mi?

Değil tabii ki.

Örneğin akademide enteresan gruplar var. Bir hocanın etrafında buluşmuş akademisyen ve öğrenciler, fikirlerinin çok ama çok önemli olduğunu düşünerek yoğun duygu ile bağlı oldukları projeyi özenerek saklayıp raflarda tozlanıp kaldığını ve hükümlerinin geçtiğini gözleyebiliyoruz.

Bugün inanılmaz derecede hızlı bir devinim, mobilite var. Bu sebepten kim olursa olsun mesela üniversite camiasında hocaların çevresinde ki, bu birçok yerde var olan gerçek. İşin güzel tarafı, birçok yerde start-up ve yeni fikirler için destek fonksiyonları da var. Devletler destek veriyor, açık çalışma mekânları var, farklı alanlarda da şirketler içerisinde de destekler bulunabiliyor, “fikrin varsa gel burada geliştirelim” deniyor. Birkaç yıl önce Portekiz’de katıldığımız bir toplantıda, Portekiz Başbakanı çıktı, (ABD’de Trump’ın seçildiği dönemdi) “Oradan çıkacak arkadaşları bekliyoruz. Bir an önce yer vereceğiz onlara.” dedi. Destek fonksiyonları var, fikrin güzelse, fikrin varsa gel buraya diyor. Fakat, benim fikrim var, bunun üzerine gidiyorum diyemezsiniz bir zaman koymak lazım.

Nedir o zaman?

O, projesine, yapılacak olan yatırım miktarına, olgunluk süresine, başlangıca kadar ne kadar zaman alacağına göre değişiyor. Ama belli bir zamandan sonra fikir hedefine ulaşmadıysa bırakması lazım. Yani bir aşçı kuru fasulyeye tutkundur ama hayatım boyunca kuru fasulye yapacağım diye girmemesi lazım. Zaman içerisinde başka yemeklere kayması esneklik göstermesi lazım. O yüzden tutku, gerekli ama saplantı haline gelmemesi lazım. Fikir öldüyse bir sonrakine bakmak lazım.

Tutku ama saplantı değil.

Aynen.

Hızlı ama ne olabilir?

Acele ama hızlı değil belki. Acele ama yavaş yavaş.

Ve ekip arasındaki hikâye?

Evet. Ve finans tarafı çok çok önemli. Mali tarafı asla göz ardı etmemesi lazım. Bir de bu süreçte eğer profesyonel bir hayattan çıkıyorsa o zaman kendisi de para kazanamayacak demektir.

Kritik soru: çıkar mıydın? Devir bu devirken, çıkar mıydın?

Mesele devir değil. Herkesin kendine sorması gereken bir soru. Ben genç yaşlardan beri kendi başıma çeşitli şeyler yaptım, birçoğunda başarısız olup nasıl düşüldüğünü bizzat yaşadım. Düşüldükten sonra nasıl kalkılabileceğini yaşadım. Kalkılabiliyormuş. Hani derler, ertesi sabah mutlaka güneş doğuyor. Onu birçok kez yaşayınca yavaş yavaş insanın o kasları kuvvetlenmeye başlıyor. Ben çıkardım. Evet, hem de böyle bir dönemde böyle bir start-up’ı deneyebilirdim. Çünkü dünyanın gidişatı da git gide mobiliteyi destekleyen bir şey. Ama başarılı olacak manasında değil.

Kaç kriteri cebine koymuş olurdun?

En azından bir senelik kadar ben buradan para almayacağım şekilde bir finansal parayı kenara koyardım.

Ama para koymayacak mısın? Maliyetlerini indirdin.

Maliyetten bahsetmiyorum. Onların tamamen dışındakinden bahsediyorum. Bu benim tamamen kendi yaşamsal farkım. Nedir? Hayat standardımı belki biraz aşağıya indiririm ama çok fazla aşağıya indirmeden yine yememe, içmeme, sağlık giderlerime, keyfime, bütün bunlara dikkat edecek şekilde en azından bir senelik rakamı bir yerde bir kere kenara koyardım. Yatırım bunun üzerine. O yüzden diyorum eğer mümkün olduğu kadar düşük bir yatırımla başlarsak burada çok da fazla yatırım yapmadan girme imkânı var. Belli bir zaman sonra tutmadığı takdirde de güzel bir fikirdi deyip, bundan neler öğrendik diye çıkıp belki tekrardan bir başka fikir peşine gitmek lazım.

Güzeldi ama olmadı demek acıtan bir şey değil mi?

Doğal bir şey.

Bizi dinlerler mi? Gençlere aşk, zenginlik vadetmedik. Gerçeklerden, mesafeli bir dille konuştuk.

Fakat şöyle bir şey de var; gönüllerindeki ateşin peşinde koştukları zaman iyi ölçmeleri lazım, birincisi, acaba ellerine geçen parayı iyi kullana biliyorlar mı? İkincisi, hangi pazara girmek istediklerini acaba biliyorlar mı? Müşterilerini tanıyorlar mı? O yüzden kurumsal bir yerlerde vakit geçirmenin de bu avantajı var. Bunları öğreniyorsun, işi öğreniyorsun, dünyanın nasıl döndüğünü öğreniyorsun. Herkese ve her duruma göre aslında bunun farklı bir cevabı var. Ama günün sonunda kişinin bizzat kendisinde düğümleniyor.

Ben mesela bu durumda çıkar mıydım, ondan çok emin değilim. Kriz Türkiye’nin kapısını bu şekilde çalmışken bir süre dururdum izlemede kalırdım. Ne olduğuna bakardım. Tamam insanın yaşı da ilerliyor olabilir, sanırım bu noktaya geleceğiz…

Yok, sadece o da değil. Yarın koşullar başka olacak. Ama her halükarda zaten başka olacak. Öbür gün ondan daha da başka olacak. Söylemeye çalıştığım şey şu, eğer birisi start-up’la kendi işi ve benzeri işler gibi uğraşmak istiyorsa o zaman zaten bizzat kendi ruh hali içerisinde bu değişikliklere alışkın ve açık olması lazım. Ne demektir? Pazarı sadece burası görmemek lazım. Gidip başka ülkeye yerleşebilme esnekliğine de sahip olması lazım. Benim her zaman tavsiye ettiğim şey şu, bir yere doğru gitme isterken onu belki bir genel vizyon olarak görmek lazım ama oraya giden yolda da sürekli manevra yapabilme becerisini ve ataklığını barındırmak lazım. Ataklığın düşmeye başladığı andan itibaren zor olmaya başlıyor. O bekleme her zaman var olabilecek bir şey.

Peki, beklemeyin görün.

Erken görürsen en azından bir defa daha değiştirip bir daha görme şansın var. Ama çok geç görürsen bak Elon Musk’a kaç defa bir şey yapmış vaziyette, en son belki havluyu atacakken bambaşka taraflara çıktı. Ama şimdi yine bambaşka dertlerle uğraşıyor. Rollercoaster gibi hayat böyle. Hayatı çok da ciddiye almamak lazım. Rollercoaster gibi adapte olmak lazım.

Keiretsu Forum / Yazar: Yaprak Özer tarafından kaleme alınan alıntı haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Türkiye'nin Yenilikçi Uyduları 2020'de Uzayda Olacak!

$
0
0

Yenilikçi teknolojilerin Türkiye'ye kazandırılmasına yönelik çalışmalar yürüten STM Savunma Teknolojileri Mühendislik ve Ticaret AŞ tarafından geliştirilen mikro ve nano uydular gelecek yıl fırlatılacak.

Mühendislik, teknoloji ve danışmanlık alanlarında katma değeri yüksek, yenilikçi hizmet ve ürünlere yönelik faaliyetler yürüten STM, uydu teknolojilerinde geldiği son noktayı 14'üncü Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı'nda (IDEF) sergiledi.

Mikro ve nano uydulara yönelik çalışmalar yürüten STM tarafından geliştirilen Yüksek Çözünürlüklü Mikro Yer Gözlem Uydusu Lagari, sahada taktik görüntü ihtiyacının yakın gerçek zamanlı karşılanması, genel haritalama, orman ve bitki örtüsünün takibi, tarım alanlarının incelenmesi, doğal afet takibi gibi amaçlara yönelik görev yapacak keşif gözetleme takım uydu sisteminin ilk uydusu olacak. Alçak irtifa yörüngesinde görev yapacak ve görev yükü olarak siyah-beyaz ve renkli nokta/şerit görüntü alma kabiliyetlerine sahip yeni nesil elektro optik kamera taşıyacak Lagari, Türkiye'nin ilk yüksek çözünürlüklü mikro uydusu olarak devreye girecek. Kritik tasarım aşaması geçen yıl tamamlanan projede, kamera ve alt sistem üretim faaliyetleri gerçekleştirildi. Geliştirilen uydunun Mart 2020'de fırlatılması hedefleniyor.

STM tarafından geliştirilecek 6U boyutlarındaki nano uydu platformu ile uzay tabanlı Otomatik Tanımlama Sistemi (OTS) uygulaması Türkiye'de ilk defa gerçekleştirilecek. Nano uydu, OTS verisi sağlayacak takım uydu sisteminin ilk uydusu olacak. Bu temel görevin yanı sıra uyduya entegre edilecek deneysel ürünlere uzay tarihçesi kazandırılması da hedefleniyor. Bu kapsamda milli olarak geliştirilecek deneysel ürünler de nano uyduda bulunacak. Geliştirilecek nano uydu platformu, Türkiye'de halihazırda geliştirilen/geliştirilecek ürünlerin uzay kalifikasyonu kazanmaları için kullanılabilecek güvenilir, takvim ve maliyet etkin ticari bir platform çözümü olacak.

AA muhabirine yaptıkları açıklamada stratejik yol haritalarına, 2016 yılında küçük uydu sınıfında uydular geliştirme hedefini koyduklarını söyleyen STM Uydu Sistemleri Grup Yöneticisi Elif Dirgin bu hedefi gerçekleştirmek üzere 2 uydu projesi başlattıklarını şu sözlerle dile getirdi: "Bir tanesi mikro sınıfta Lagari uydusu, diğeri de küp uydu sınıfındaki nano uydu. Her ikisi de geliştirme aşamasında, önümüzdeki yıl fırlatılmalarını gerçekleştireceğiz. Genel olarak bunları Ar-Ge projesi olarak düşünebiliriz ve teknoloji gösterimi gerçekleştireceğiz. Mikro uyduda, yer gözlem uydusu olarak elektro optik görüntüleme sistemi bulunuyor. Nano uydu platformumuzda da çoklu uydu görevlerini yapabilecek kapasitede bir küp uydu geliştiriyoruz. Devamında yaptığımız çalışmaları takım uydu konseptine uyarlamaya çalışacağız. Bunun dışında, yer tarafında, uydu kontrolü görev planlama alanında da kendi yazılımlarımızı geliştirmeye çalışıyoruz. Bu kısımları da kendimiz tamamlayacağız. Bunlar tek başlarına kullanılabilir sistemler değil, yurt içinde yapılan diğer çalışmaları tamamlayıcı ürünler olarak da düşünebiliriz. Elde edeceğimiz veriler farklı farklı alanlarda, yer uygulamalarında kullanılabilecek ürünler olacak. O yüzden uydu sektöründe Türkiye'de yapılan çalışmalara ne kadar destek verebiliriz, bu da hedeflerimizden birisi. Uydu projelerinde başarı gösterdikten sonra bu yolda hızlı adımlarla ilerlemeyi hedefliyoruz." 

AA kaynaklı haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.


Ufuk2020 Enerji Verimliliği 2019 Çağrısı Başvurularınızı Bekliyor!

$
0
0

Ufuk2020 Programı Enerji Verimliliği 2019 yılı çağrısı açıldı. Belirtilen çağrı başlıklarına başvuru için ise son tarih 3 Eylül 2019.

5 ana alan (binalar; sanayi; finans; kamu yetkilileri ve politika) altında 16 çağrı başlığına başvurular Avrupa Birliği’nin başvuru sayfası olan “Funding and Tender Opportunities” sayfası üzerinden yapılabilecek.

İşte başvuru yapılabilecek çağrı başlıkları;

Binalar

  • Binaların yenilenmesi için yenilikçi yaklaşımlar (EE1)
  • Entegre ev yenileme hizmetleri (EE2)
  • İnşaat sektöründe sürdürülebilir enerji becerileri için talebin uyarılması (EE3)
  • Eski donanımlarla bina şıklığını arttırın (EE-4)
  • Yeni Nesil Enerji Performansı Değerlendirme ve Belgelendirme (EE5)
  • Afrika ve Avrupa'daki binalarda enerji performansını artırmaya yönelik biyoklimatik yaklaşımlar (EE18)

Sanayi

  • Endüstriyel atık ısı / soğuk geri kazanımı için iş vakası (EE6)
  • Enerji denetimlerini desteklemek için kapasite geliştirme programları (EE8)

Finans

  • Enerji verimliliği yatırımları için yenilikçi finansman (EE9)
  • Yaygın enerji verimliliği finansmanı (EE10)
  • Toplama - Proje Geliştirme Yardımı (EE11)

Kamu yetkilileri ve Politika Desteği

  • Enerji verimliliği ve talebi üzerine sosyo-ekonomik araştırma (EE14)
  • Kamu Birliği yetkililerinin Enerji Birliği'ni uygulaması için desteklenmesi (EE16)

Tüketici Hizmetleri

  • Pazarın değiştirilmesinde tüketicilerin rolü (EC1)
  • Hanehalkı enerji yoksulluğunun azaltılması (EC2)
  • Yeni nesil akıllı enerji hizmetleri (EE13)

Çağrı başlıkları hakkındaki daha detaylı bilgiye ec.europa.eu web adresi üzerinden ulaşabilirsiniz.

Ufuk2020 kaynaklı haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Su Bulamayınca Proje Geliştirdiler, Tarıma "Can Suyu" Oldular!

$
0
0

Konya'da ağaç yetiştirmede karşılaştıkları susuzluk problemine çözüm üretmek amacıyla yola çıkan 3 arkadaş, meyve ve sebzecilikte susuz tarıma imkan veren "Ekobox" adında bir çözüm geliştirdi.

Konya'da ağaç yetiştirmede karşılaştıkları susuzluk problemine çözüm üretmek amacı ile yola çıkan 3 arkadaş, meyve ve sebzecilikte susuz tarıma imkan veren "Ekobox" çözümünü geliştirdi. Ağaç ve sebze fidelerinin, hayatı boyunca sadece 16 litre su kullanarak yetişmesini ve kökünün topraktaki su kaynağına ulaşmasını sağlayan sistem; çöl, taşlık ve kurak alanlarda dahi meyve ve sebzecilik yapılmasına imkan verecek.

"Ekobox"çözümünün üreticisi Ekofen Tarım'ın Yönetim Kurulu Üyesi Fazıl Mermer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 5 yıl önce Konya'da memleketi ağaçlandırma sevdası ile bu işe başladıklarını, ağaçlandırma çalışmaları sırasında özellikle Konya'nın çorak bölgelerinde susuzluk problemiyle karşılaştıklarını, bu problemi aşmak için neler yapılabileceğini araştırırken yollarının Hollandalı bir firma ile kesiştiğini anlattı.

Bu çözümden faydalanmak amacıyla Hollanda'dan numuneler getirdiklerini, Konya'da uygulama yaptıklarını ve bu uygulamalarda başarılı olduklarını ifade eden Mermer, "Araştırmalarımızı yaparken susuzlukta ağaçlandırmayı ve sebze fideciliğini mümkün kılan susuz tarım çözümü olduğunu gördük. Bu çözümü dünyada sunan tek şirket Hollandalı bir firmaydı. Ürünün pahalı olması, bizi kendi çözümümüzü üretmeye yönlendirdi. Yapmış olduğumuz çalışmalarla susuz ağaç yetiştirmeyi ve sebzecilik yapmayı mümkün kılan çözümümüzü ürettik. Ormanlar kendi kendine doğayı taklit ederek nasıl yetişmişse bu sistemi taklit eden bir metot geliştirdik." diye konuştu.

"Gelecek 30 Yılda 48'den Fazla Ülke Su Sıkıntısı Çekecek"

Fazıl Mermer, sebze ve meyvecilikte bakım ve işletme maliyetlerinin yükselmesiyle azalan karlılık, taşlık ve susuz arazilerin kullanılamaması, yıllık bitki ekimlerinden beklenen kazancın elde edilememesi, bozulmuş ve çölleşmiş arazilerin çoğalması, fırsatların şehirlere kayması gibi etkenlerin kırsal göçün artmasına, kırsal nüfusun yaşlanmasıyla genç çiftçilerin giderek azalmasına neden olduğunu söyledi. 

BM araştırmalarına göre, gelecek 30 yılda dünya nüfusunun 9 milyarı geçeceğini, 48'den fazla ülkenin su sıkıntısı çekeceğini belirten Mermer, artan dünya nüfusu ve azalan su kaynaklarının ciddi anlamda gıda kıtlığını da beraberinde getireceğini vurguladı. Mermer, bu öngörülerin tarımsal üretimin gelecek 20-30 yılda devletlerin siyasi gücünü teşkil eden en önemli stratejik güç olacağına işaret etti.

Susuz kaldılar tarıma 'can suyu' oldular

"Su Vermeden 100-300 Yıl Yaşayacak Ağaç ve Sebze Fideleri Oluşuyor"

Dünyada kültürü yapılan 138 meyve türünden 75'e yakınının Türkiye'de yetişmesi, verimli topraklar, insan gücü ve eşsiz doğal kaynaklar ile Türkiye'nin öne çıkan stratejik güç olduğunu belirten Mermer, bu gücün doğru kullanılmasının, sanayide ve teknolojide nitelikli ürünler üreterek kalkınmanın yolunu açacağını söyledi.

Konya'da karşılaştıkları susuzluk sıkıntısının yanı sıra bu gibi problemlerin, hayata geçirdikleri çözüm sayesinde aşılabileceğini ifade eden Mermer, şunları kaydetti: "Bu çözüme Ekobox ismini verdik. Ekobox, gece gündüz sıcaklık farklılığından dolayı hem kendisi su üretiyor hem de yağmurdan, çiğden hasat yaparak kendi haznesini su ile dolduruyor. Altında bulunan fitil vasıtasıyla fidanın köküne suyu veya nemi iletiyor. Çok az miktarda bir nemlilik oluşturarak altında su sütunu oluşturmaya çalışıyor. Yer altındaki sular yukarı doğru hareketleniyor. Yukarıdan da Ekobox ile sağladığımız nemlilikle birleşince fidan o sütunu takip ederek kazık kök yapıyor. İlk olarak koyduğumuz 16 litre su dışında bir daha ağaç veya sebze fidesine hayatı boyunca su vermemize gerek kalmıyor. Cihaz, bu suyu kullanarak, su hasadı yaparak ve yoğuşmadan su üreterek fidan kökünün topraktaki asıl kaynağına ulaşmasını sağlıyor. Sonuç olarak, su vermeden 100-200-300 yıl veya doğal ömrü kadar yaşayacak ağaç ve sebze fideleri oluşuyor."

Mermer, şu anda ağaç dikiminde uygulanan yanlış sistem sonucu köklerin yanal geliştiğini, bu nedenle ağacın sürekli su istediğini, su verilmediği takdirde kısa sürede kuruduğunu söyledi.

"Başarı Oranı Yüzde 98, İlk İhracat Filistin'e"

Ekofen Tarım Yönetim Kurulu Üyesi Mermer, sistemin ağacı kazık kök yapmaya teşvik ettiğini belirterek, "Bu sayede fidan; toprağın altında var olan, mikro gözenekler içerisinde bulunan su kaynağına ulaşıyor. Oradan beslenmeyi öğreniyor.Tüm ağaç ve sebzeler, toprağın bir miktar altında bulunan mikro gözeneklerdeki su kaynağıyla hayatını sürdürebilir. Zaten hiçbir fidan böyle bir kaynak olmadan hayatını sürdüremez. Ekobox" sayesinde ağaç ve fideler yüzde 30 daha hızlı büyüyor, ayrıca aşırı sulamadan kaynaklanan bitki köklerinin yeterli havayı ve besini alamamasının önüne geçiliyor. Ekobox çözümünü Türkiye'nin 12 ilinde uygulanmaya başladı. Bugüne kadar 6 bin 500 fidan "Ekobox" vasıtası ile toprakla buluştu, başarı oranı ise yüzde 98."

Mermer, uygulamalarını Tarım ve Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü, Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü, Selçuk Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi ile TEMA gibi önemli kurum ve kuruluşlarla yaptıklarını bildirdi. Çözümün yurt dışı satışına da başladıklarını aktaran Mermer, ilk ihracatı Filistin'e gerçekleştirdiklerini, İran'a satışa da başlayacaklarını söyledi.

"Her Yerde Su Gerekmeden Meyvecilik ve Sebzecilik Yapılabilecek"

Fazıl Mermer, hayata geçirdikleri çözüm sayesinde temiz su kaynaklarının korunacağını, herhangi bir sondaj, kuyu, elektrik ve sürekli sulama gibi maliyetler olmadan, Türkiye'nin tüm taşlık, çorak ve kurak arazileri dahil olmak üzere her yerinde meyve ve sebzeciliğin yapılabileceğini bildirdi.

Söz konusu sistemi, dünyada Hollanda firmasının dışında sadece kendilerinin ürettiğini belirten Mermer, "Onların ürettikleri modelden çok daha verimli bir model ürettik. Yaptığımız tasarımda altın oranı yakaladık. Böbrek şeklinde yaptığımız için kutuda bulunan 16 litre suda bakteri üremesi asgari düzeyde oluyor. Dolayısı ile bitkinin hastalanmasını da önlüyoruz. "Ekobox" 10 yaşına kadar ağaçlara da uygulanabiliyor. Bu cihazın fidanın türüne göre değişmekle birlikte 1-2 yıl kalması gerekiyor. Kök gelişimi 2 yılda tamamlandığı için cihazı 10 yıl boyunca kullanabilirsiniz. Ürün 10 yıl kullanılıyor. Ekonomik ömrünü tamamladıktan sonra bu süre sonunda biz cihazı geri alıyoruz. Ekobox, Hollandalı muadilinden çok daha ucuza üretildi. Hedefimiz; Türkiye'den sonra dünyada da bir marka haline gelmek" dedi.

AA kaynaklı haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Gelecekte Bizi Ne Bekliyor? Yapay Zeka Robotlar Ne Kadar İleri Gidebilir?

$
0
0

Yapay Zeka artık günümüzde kendini analitik yetenekleri ve bilişsel becerileri konusunda açıkça kanıtlamış durumda. 1997 yılında dünyanın en iyi satranç oyuncusu Garry Kasparov, IBM tarafından üretilmiş olan, saniyede 200 milyon hamle hesap etme kapasitesine sahip Deep Blue’ya karşı 6 setlik maç sonucu 2,5’a 3,5 skorla yenilgiye uğradı. Hatta iş öyle bir hal aldı ki ilerleyen yıllarda saniyedeki hamle hesaplama hızlarıyla yarışan bilgisayarlar arasında dahi şampiyonalar düzenlendi.

2016 yılında sinir ağı ve takviyeli öğrenme (deep learning) içeren yapay zekâ sistemi AlphaGo, hamle sayısı yanında sezgisel düşünce gerektiren Go oyununda, en iyi oyunculardan Lee Sadol’u yendi. 

Kendini bilişsel ve işlemsel alanlarda, ölçme, tanıma, hesaplama, raporlama alanlarında başarıyla kanıtlayan Yapay Zeka, duygusal olarak da geliştirilebilir ve tıpkı insanlardaki gibi bir duygusal zekaya sahip olabilir mi? İnsanı insan yapan en değerli özelliklerimizden biri de empatidir. Peki ya bir Yapay Zeka’ya empati kurabilmesi ve hem duyguyu anlayıp, hem de buna uygun davranış sergilemesi öğretilebilir mi?

Bugün bir çok Yapay Zeka şirketi ve bu alandaki mühendisler bunun cevabına “Evet!” diyor. Aşağıda bu alandaki en önemli 4 çalışmaya değineceğiz ve içlerinden biri olan Affectiva’ya biraz daha yakından bakacağız.

Yüz Tanıma ve Duygusal Analiz 

Hepimizin bildiği gibi yüz tanıma teknolojisi zaten hepimizin hayatında var. Apple 2015 yılında Faceshift ve 2016 yılında ise San Diego merkezli Emotient isimli iki girişimi satın aldı ve bunu Faceid teknolojisinde kullandı. Bizler de artık her alanda yüz tanıma kilitleri ile karşılaşıyoruz. Bunun bir tık ilerisi ise yüzdeki ifadelerin duygusal analizinin yapılması, ancak görünen o ki Yapay Zeka teknolojileri bunun da bir tık ilerisine geçmiş durumda ve sadece duygusal analiz değil tam bir insan algısında Yapay Zeka makinaları geliştirmiş durumdalar.

1- Emotient

Sloganı : “Use facial expressions to understand emotional reactions with Emotient”

Duygu Duyarlı Bilişim mottosuyla geleceğe öncülük etme iddiasındaki Emotient, 2008 yılında University of California Machine Perception Lab’de doğmuş. Girişimin Danışma Kurulu’nda yüz davranışı ve makine öğrenimi alanında iki önemli isim Doç. Dr. Paul Ekman ve Terry Sejnowski yer almakta.

Apple, 2016’da San Diegolu bir start-up olan Emotient’ı satın almıştı. Emotient’ın Apple’ın ilgisini çekmesinin sebebi, yapay zeka kullanarak insanların nasıl hissettiğine dair ölçümler yapan bir teknoloji geliştirmiş olması. Teknoloji, tüketicilerin kullanımına onay verdikleri web kameraları aracılığıyla çalışıyor. Tüketicilerin izledikleri videoya gösterdikleri reaksiyonlar, yüzlerindeki 49 ayrı noktanın hareketine göre ölçülerek mutluluk, şaşkınlık, üzüntü, iğrenme, korku ve kafa karışıklığı gibi duygulara göre kategorize ediliyor. Markalar da, ürünlerinin reklamını yapmak için hazırladıkları yaratıcı çalışmaları bu reaksiyonlardan çıkan raporlara göre yeniden düzenliyor.

2- Beyond Verbal

Sloganı: “Develops Voice Enabled AI to create proprietary vocal biomarkers for personalized healthcare screening & emotion monitoring”

2012 yılında İsrail’de kurulan bir başka Yapay Zeka (AI) start-up şirketi olan Beyond Verbal, ses tonunu analiz ederek kişinin esas duygusunu tespit etmeye yönelik bir teknoloji geliştirdi. Telefonda, mikrofonda ya da sesle kontrol edilen bir uygulamada kullanıcının sesinden duygularını anlamaya çalışıyor. 19 yıllık bir araştırmanın ürünü olduğu belirtilen Beyond Verbal, 30 dilde yüz binlerce duygu etiketli ses kullanılarak geliştirilmiş. 2014 Eylül ayında 3,3 milyon dolar yatırım alan Tel Aviv merkezli girişim, konuşmaların içeriğiyle ilgilenmiyor, sadece sesi dinleyerek gerçek zamanlı duygu ölçümü yapıyor.

Beyond Verbal, kurumsal pazar araştırmacıları ve uygulama geliştiricilere yönelik çözümler sunuyor. Yatırımla birlikte bu alanlara kişisel bakım ve sağlığı da ekleyen Beyond Verbal, bulut tabanlı Wellness API’ını yayınladı. Wellness API, akıllı telefon ya da giyilebilir cihazların kullanıcılarını dinleyerek duygusal sağlık durumunun takip edilmesini sağlıyor.

3- Cogito

Sloganı: “The best minds in behavioral science and enterprise technology have come together to create an artificial intelligence solution that analyzes the human voice and provides real-time guidance to enhance behavior”

İnsan davranış ve duygularını anlamak için sese odaklanan bir diğer girişim Cogito, sağlık sektörüne odaklanmasıyla farklılaşıyor. Sesle duygusal analizi birleştiren teknolojisini geliştirmek için çağrı merkezleriyle çalışan Cogito, en önemli sinyalleri yakalayabilmek için 80 milyon davranışsal veri noktası tespit etmiş. Bunun sonucunda depresyon ve stres gibi işaretleri algılayabilen algoritmasıyla Cogito, ilk ürünü Cogito Dialog’u çağrı merkezleri için geliştirmiş. Müşterilerin ses, konuşma hızı, akışı, sesin tınısı gibi parametreleri ölçüyor ve bunları işe yarar bilgiler şeklinde gerçek zamanlı olarak bir gösterge panelide yayınlıyor.

Cogito daha önce Boston Maratonu bombalama olayının bireyler üzerindeki psikolojik etkisini ölçen Companion mobil uygulamasıyla gündeme gelmişti. Şirketin bugün Raytheon ve United States Government’s Defense Advanced Research Projects Agency (DARPA) ile birlikte mobil telefonlardan güvenli bir şekilde kullanıcıların duygularını analiz eden bir sistem üzerinde çalıştığını da belirtmek gerekebilir. Start-up firmalar için bu oldukça üst düzey bir ilgi.

4- Affectiva

Sloganı: “Affectiva, İnsan Algısı Yapay Zeka, Her şeyi İnsan gibi Algılar.”

2009 yılında MIT Media Lab’de doğan Affectiva Duygusal analitik ve zeka konusunda önde gelen girişimlerden biridir. Ürettiği yapay zeka teknolojisi, insanın herhangi bir görsel veya durum karşısında verdiği duygusal tepkileri anlamaya odaklanıyor. Duygusal tepkileri tanımlama için yüz ifadelerini analiz eden Affectiva, bugüne kadar 75’ten fazla ülkede, yaklaşık 7 milyon 800 bin farklı yüzle çalışmış.

Affectiva, insanların yüz ifadelerini tanımlayabilen, duygusal bir algılama teknolojisidir. 2019 yılı itibarıyla da sadece duygusal algılama değil, tamamıyla İnsan Algısında bir Yapay Zeka teknolojisi olduklarını iddia ediyorlar. Nüanslar, duygusal, karmaşık bilişsel haller, davranışlar, tepkiler ve insanların diğer nesnelerle etkileşimleri.

ABD merkezli Affectiva’yı kuran Rana El Kaliouby ve Rosalind Picard, duygusal hesaplamanın (affectiva computing) öncüleridir. Rana Affectiva CEO’sudur ve Rosalind, MIT Media Lab’daki Affectiva Computing grubuna başkanlık eder.

Rana El Kaliouby, Mısır da doğmuş ve Mısır’da bir bilgisayar Mühendisiyken Cambridge üniversitesinde ph.D programına kabul edilmiş. İngiltere’ye geldiği ve ailesinden evinden uzakta geçirmeye başladığı bu sürede dediğine göre Laptopuyla, diğer tüm insanlarla olduğundan daha fazla zaman geçirdiğini farketmiş ve hal böyleyken Laptopumun aslında benim ne hissettiğimle ilgili hiçbir fikri yoktu diyor. Bununla beraber ailesiyle olan sosyal medya konuşmalarında ise oradaki yalnızlığını ve üzüntüsünü ifade edebilmek için tek yapabildiği somurtma ikonu kullanmakmış. Ve bunu rahatsız edici bulmuş. Böylece duygularımızdan anlayan teknolojiler geliştirebilme fikri edinmiş.

Rana el Kaliouby’ye göre Affectiva nedir, nasıl çalışır ne işe yarar?

The Raise of Machines röportajından bir bölüme bakarsak şu şekildedir, “Affectiva olarak Yapay Zeka’ya çok belirli bir bakış açımız var. Biz Duygusal Yapay Zeka Platformuyuz. Yani bir çok YZ bilişsel, işlemsel, tek bir şeyi yapmak üzere… ancak Affectiva olarak bizim vizyonumuz ise Yapay Zeka kavramına, makinalarımıza ve dijital deneyimlerimize Yapay Duygusal Zeka’yı getirmek. Ve biz bunu yapabilmek için insanların yüz ifadelerinin, seslerinin (ses tonlarının), mimiklerinin olduğu çok çok büyük bir data ile makine öğrenimi olan bir makinayı besliyoruz. Bu sizin yüz ifadelerinizin duygusal karşılığını veren bir harita çıkartabilen bir makine öğrenimi. İlgili, odaklı mısınız, yoksa kafanız mı karışık, nazik misiniz, stresli misiniz vb.. Ve daha sonra bu veriyi birçok alanda kullanabiliyoruz. Araç kullanımında güvenlik amaçlı, reklam verenler tarafından, oyun sektöründe, medya araştırmalarında, sağlıkta…”

Duygu Analizi Yapan Yapay Zeka Uygulamaları Yaşamımızda Hangi Alanlarda Kullanılıyor?

Bu teknolojiler özellikle insanı anlamaya yönelik olanlar o kadar çok sektörde gereklilik arz ediyor ki, dolayısıyla şirketler hangi sektörlere teknolojilerini entegre edeceklerini kendileri seçiyorlar. Emotient daha çok müşteri taleplerini, müşteri reaksiyonlarını tanımlaya yönelik pazarlama alanına yönelmiş durumda; Affectiva ise alanını çok daha spesifik tutuyor ve otomotiv sektöründe olası kazaları önlemeye yönelik çalışmaları ile teknolojisini otomotiv sektörüne entegre ediyor. Sürücülerin dikkatinin dağıldığı, stres düzeyinin fazla yükseldiği vb. anları analiz ederek geri bildirim veriyor. Böylelikle Kişinin duygusal durumuna bir aynalık yapılmış oluyor ve böylelikle kendini farketmesi sağlanıyor. Belki geliştirilecek teknolojilerle, sürüş halinde olan kişinin bir panik atak, sinir krizi veya aşırı eğlence ve mutluluktan dikkatinin dağınık olması gibi tespitlerin neticesinde arabanın otomatik olarak park haline geçmesi vb. önlemler de alınabilir.

Affectiva otomotiv sektörü ile beraber pazarlama sektöründe de ve digital sektörde de teknolojisini birleştiriyor. Dijital platformda kullanıcılara biyometrik çözümler de getiriyor. İMotions uygulamaları Apple’ın da iş birliğiyle  duyguyu algılayan teknolojileri ve biyometrik çözümleri bir araya getiriyor.

Birkaç örnekle duygusal analiz yapan teknolojilerin kullanım alanlarına bakacak olursak…

  • Bir çağrı merkezi çalışanı, ekranında açılan bir kalp simgesinin olduğunu gördüğünde telefonun diğer ucundaki müşterinin duygusallaştığını anlar.
  • Bir iş başvurusu analizinde, işe alım yapan kişinin, başvuran kişinin video röportajı incelenerek, beden dili ve yüz ifadeleri önceki başarılı işe alımlar ile karşılaştırıp, onun uygun olup olmayacağına karar vermesine yardımcı olur.
  • Doktorlar hastalıkları teşhis etmek için yapay zeka kullanırlar.
  • Satış temsilcileri müşterileri hakkında daha fazla bilgi edinmek için yapay zeka kullanır ve daha fazla şey satın almalarını sağlar.
  • Otistik kişiler, karşısındaki insanın ne duygu hissettiğini giyilebilir Duygusal YZ ile anlayabilir.
  • Güvenli yolculuk için araç sürücüsünün ve araçtaki diğer kişilerin yüz ifadesi ve ses analizi yapılarak olası bir tehlike önlenir.
  • Yaşlılara egzersiz yaptıran YZ robotu, insanların yüz ifadelerinden bulundukları duygu durumunu analiz edip gerekirse egzersizi durdurabilir. ( Boğaziçi Üniversitesi – Doç. Dr. Ali Albert Salah)

Duygusal Analiz Yapan Yapay Zeka’nın Psikolojide Kullanımı

Bu sıralar duygusal analiz yapan Yapay Zeka ürünlerinin şu an esprisinin yapıldığı ve belki de öngörüldüğü gibi robot psikologlar olarak karşımıza çıkması gerçekleşmez. Çünkü insanın daima bir insan iletişimine ihtiyacı var. Ancak yansıtma (tepki verme) yöntemi kullanan psikolojik danışmanlık hizmetinin verilebileceği, belki bazı terapi yöntemlerinin belli bir bölümünün, örneğin kişinin otomatik düşüncesini tespit etmekte kullanılan Bilişsel Davranışçı tedavilerin bir kısmının bu YZ robotları tarafından yapılması, psikolojik bir rahatsızlığın teşhisinin belirlenmesinde psikologlara ve psikiyatristlere oldukça net bir şekilde yardımcı olabileceği görülüyor.

Ama az önce bahsedildiği gibi insanın insana ihtiyacı var. Ne kadar psikolojik rahatsızlıkların tanı belirtilerini bilse ve kişinin cümlelerindeki anlamı tespit edip aynı zamanda duygusal analizini yapabilse de; asla insan kıvamında bir psikolog ya da terapist olamaz. Ancak bu tezin çürüme ihtimali de daima aklımızın bir köşesinde duruyor.

Şimdiden hayatımızda Cleverbot ve Woebot gibi psikolojik danışmanlık hizmeti veren Yapay Zeka Uygulamaları var. Yakında şu soruyla karşılaşmamız an meselesi “Hoşgeldiniz, psikoloğunuz robot mu olsun, insan mı?” ve geçtiğimiz yıl Newyorker Magazine’de yayımlandığı gibi, “Machines know how you feel!”

UpLifers / Yazar: Dilek Cantimur kaynaklı haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Türk Mühendisleri Üstün Teknoloji Geliştirdi: Robotik Hücre!

$
0
0

Kocaeli'de, yüzde 100 Türk mühendislerle Ar-Ge ve inovasyonları yapılarak otomotiv üretim hatları için sanal devreye alma simülasyonu ile Türkiye'deki ilk robotik hücre geliştirildi.

Kocaeli'de robotik sistemler alanında çalışan elektrik mühendisi Haluk Özcan, Türk mühendislerle otomotiv üretim hatları için sanal devreye alma simülasyonuyla (gerçek zamanlı simülasyon) Türkiye'deki ilk robotik hücreyi yaptı.

Gölcük ilçesinde 4 bin metrekare kapalı alanda 25'i Ar-Ge mühendisi olmak üzere 110 kişinin istihdam edildiği fabrika, Jaguar, Volvo ve Ford gibi ünlü otomobil markalarının robotik üretim hatlarını kuruyor. İngiltere ve Almanya'da da ofisler açarak Avrupa'daki otomobil üreten markalara hizmet sunan fabrika, Türk mühendislerince geliştirilen yazılımların ihracatını gerçekleştiriyor. Otomotiv üretim hatları için sanal devreye alma simülasyonu ile Türkiye'deki ilk robotik hücreyi (robotun bulunduğu alan) geliştiren şirket, maliyeti ve kalitesiyle öne çıkan robotik hücreyle ilgili ilk anlaşmayı dünyaca ünlü bir otomobil üreticisi ile yaptı.

Robo Genel Müdürü Haluk Özcan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Kocaeli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elektrik Mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra 2006'da şirketi kurduğunu söyledi. Girişimci bir yönü olduğu için üniversiteden mezun olduktan sonra 24 yaşındayken şirketini kurduğunu anlatan Özcan, Ar-Ge'si, inovasyonu ve üretimiyle robotik üretim hatları kurmak amacıyla çalışmalara 2006'da başladığını kaydetti.

Özcan, otomotiv sektörünün dünya ve Türkiye'de büyümeye devam ettiğini dile getirerek, "Otomotiv sektörü alanında dünyada 54 marka ile 14 firma var. Dünyadaki bir numaralı ekonomi kalemi de otomotiv hala, akıllı telefonlar değil. 2 trilyon dolar tutarındaki işlem hacmiyle otomotiv hala en önemli ekonomik alan. Bizi ilgilendiren kısmı, her yıl bu otomotivciler, yan sanayisiyle beraber 30-40 milyar dolarlık üretim hattına yatırım yapıyor. Biz de Robo olarak Türkiye ve Avrupa'daki yatırımlardan pay alıyoruz." diye konuştu.

"Türk Firmaları Avrupa'da Üretim Hatları Kurabilecek Kapasitede"

Avrupa, ABD ve Japonya'da otomasyon alanında hatlar kuran büyük firmalar bulunduğunu aktaran Özcan, dünyada bu firmalarla rekabet ettiklerini bildirdi. Özcan, yurt dışında projeler aldıklarını ancak vize ve çalışma izni alma konusunda sıkıntılar yaşadıklarını dile getirerek, Türk firmalarının kesinlikle Avrupa'ya gidip üretim hatları kurabilecek teknik kapasitede olduğunu kaydetti.

Türk mühendisleri ile otomotiv üretim hattı geliştirdiklerini vurgulayan Özcan, şöyle konuştu: "Bu hat araçların alt gövdesini yapıyor. Burada Türkiye'de ilk defa uyguladığımız bir yazılım var. Buna sanal devreye alma deniyor. Normalde tasarımlarını 3 boyutlu yapıyoruz, yazılımları ve simülasyonu yapıyoruz. Simülasyonları imalat aşamasına geçmeden önce ofis ortamında müşterimizle çayımızı içerken sanal gözlüklerimizi takarak yapıyoruz. Sanal devreye alma sanki sahada devreye alır gibi olduğu için sahaya geçiş aşamasında sorun yaşamıyoruz. Otomotiv projeleri streslidir. Dakikada bir veya 80 saniyede bir araç üretilir. O yüzden o hattı 10 dakika bile durdurma stresine girmek sorumluluk gerektirir. Bu yüzden sanal devreye almada kullandığımız yazılımlarla beraber bu stresi azalttık, müşteriyi rahatlattık, kaliteyi artırdık ve planlamayı daha düzenli hale getirdik."

Özcan, bu sistemin mühendislik tarafının tamamen kendileri tarafından yapıldığına işaret etti. Kurdukları sistemde müşterinin kendilerine sadece üretim hızı ve operatör sayısını söylediğini anlatan Özcan, "Buna göre tasarımları yapıyoruz. Sanal devreye alma yazılımı kullanarak masa başında imalata geçmeden önce bütün simülasyonları tamamlıyoruz. Türkiye'de ilk yapan firma biziz, Avrupa'da 2-3 firma var. Bunlara rakip olduk, Avrupa'da fuarlara katılıp teknolojimizi gösterip oradaki üretim hatlarından da pay almak istiyoruz. İhracatımızı da geliştirmek, yüzde 20-25'lerde olan ihracatımızı 2 yıl içinde yüzde 50'lere kadar çıkarmak istiyoruz. Bu ihracat katma değeri yüksek bir ihracat." ifadesini kullandı.

"Geliştirilen Ürünlerdeki Malzemelerin de Yerli Üretilmesi Lazım"

Endüstri 4.0'ı ülke olarak iyi anlamak gerektiğine değinen Özcan, üretim hatlarının modernize edilmesinde, işlemlerin ithal edilen ürünlerle yapılmak zorunda kalındığını kaydetti. Haluk Özcan, Türkiye'deki endüstri 4.0 dönüşümünün teknoparkların 5-10 yıllık hedeflerle çalıştırılarak, kendileri gibi firmaların geliştirdiği mühendislik ürünlerinde kullanılan malzemeleri yerlileştirmesi gerektiğini dile getirerek, teknopark ve Ar-Ge merkezlerinin sektörel bazlı çalıştırılmasının öneminden bahsetti. Ar-Ge merkezi olmak için gerekli başvuruları yaptıklarını anlatan Özcan, Türk mühendisleriyle daha çok yazılım geliştirmek istediklerini vurguladı.

Akşam kaynaklı haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Ufuk2020 Sağlık Alanı Uluslararası Proje Pazarı 4 Temmuz'da!

$
0
0

Ufuk2020 Sağlık, Demografik Değişim ve Refah Alanı Proje Pazarı 4 Temmuz 2019 tarihinde Brüksel’de düzenlenecek. Etkinlik, Ufuk2020 Sağlık çağrılarına proje sunmak isteyen şirketler (KOBİ’ler dahil), üniversiteler, araştırma kuruluşları, kamu ve STK’lar gibi önemli paydaşları bir araya getirecek.

Ufuk2020 Sağlık, Demografik Değişim ve Refah Alanı Proje Pazarı etkinliği, Sağlık Alanı 2020 yılı çağrıları için proje fikirlerinizi sunmanıza ve konsorsiyumunuzu oluşturmanıza yardımcı olacak. Etkinlik, 3 Temmuz 2019 tarihinde Avrupa Komisyonu tarafından düzenlenecek olan Sağlık, Demografik Değişim ve Refah Alanı Bilgi Günü ile bağlantılı olarak gerçekleşecek.

Peki Bu Etkinliğe Neden Katılmalısınız?

  • Yaklaşan Ufuk2020 Sağlık, Demografik Değişim ve Refah çağrılarıyla ilgili tüm bilgileri edinebilirsiniz.
  • Yenilikçi proje fikrinizi veya yetkinliğinizi uluslararası bir izleyici kitlesine sunabilir ve diğer katılımcıların çözümlerini ve teknolojilerini keşfedebilirsiniz.
  • Avrupa ve ötesindeki potansiyel ortaklarla tanışabilir ve konsorsiyumunuzu oluşturmaya başlayabilirsiniz.

Unutmayın, Katılımın ücretsiz olduğu Ufuk2020 Sağlık, Demografik Değişim ve Refah Alanı Proje Pazarı etkinliği için son başvuru tarihi 31 Mayıs 2019.

Ufuk2020 Sağlık, Demografik Değişim ve Refah Alanı Proje Pazarı etkinliği hakkında daha detaylı bilgi edinmek isterseniz www.healthncp.net web adresini ziyaret edebilirsiniz.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Viewing all 7039 articles
Browse latest View live